"fakr" kelimesinin anlamı nedir?
fakr: yoksulluk, eksiklik
fakr kelimesinin ardından gelen kelimeler
farımak: yaşlanmak, ihtiyarlamak, yorulmak.
fâriza: farz olan, yapılması Kuran'la emredilen.
farz: 1.Müslümanlıkta özür olmadıkça yapılması zorunlu, yapılmaması günah sayılan Tanrı buyruğu. 2.Doğru sonuca varmak için yapılması zorunlu olan.
fasık: günahkar, Hak yolundan hariç olan. Allah'ın emirlerine karşı zıt hareket eden. Büyük günah işleyen ya da küçük günahlarda ısrar eden kimse.
fâş: duyurma, açığa vurma, yayma.
fehm: anlama, anlayış, izan.
fel: İş, tutum, davranış, oyunbozanlık, dek, desise.
fena: yok olma, yokluk, geçiş gitme. Tasavvufta maddi varlıktan sıyrılıp Hakk'a ulaşma.
fena mülkü: geçici dünya, kendi varlığından geçme.
ferace: kadınlar için bol ve uzun üst giysisi. Başörtü.
Hızlı kelimeler listesi
âbşar: su şırıltısı, çağıltı.
alçah: alçak, yüksel olmayan.
Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.
berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.
cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.
demde: eğlencede, dolaşmada.
dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.
döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.
eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.
erkan: esaslar, destekler , direkler, reisler, önemli kişiler.
ferace: kadınlar için bol ve uzun üst giysisi. Başörtü.
fil: satranç oyununda çapraz hareket eden iki taşın adı.
gafur: gayretli, çok çalışkan. (Allah'ın adlarından biridir.)
gussa: tasa, sıkıntı, üzüntü.
güvah: şahit, delil, tanık.
hâmil: yüklenen, gebe, hamile.
harif: iş ehli, iş sahibi.
hünkâr: Padşah, hükümdar, sultan.
ılkım: uzaktan titreyerek gelen ses, karların eriyip akması.
ibtida: önce, ilk önce, başlangıç.
kalan: şimdiden sonra, artık, gayri.
kesmik: buğday başaklarıyla karışık saman, harmanda iyi döğülmeyip kabuklarıyla karışmış buğday taneleri.
kırcı: küçük taneli yoğun kar.
külhan: hamamlarda su ısıtmak için ateş yakılan yer.
Lâ taknatû: "Umut kesmeyin" anlamında Kur'anda geçen söz.
menkûr: inkar olunmuşluk belgesi.
mirze: soylu, saygın kişi, mirza.
mukaddem: zaman ve mekan cihetiyle daha evvel olan.
müdam: devam eden, süren, sürekli.
mürver: beyaz çiçek açan bir süs ağacı, bu ağacın çiçeğine verilen ad.
ravza: çayırlık, çimenlik, bahçe.
riya: özü sözü bir olmamak. İki yüzlülük.
sefa: saflık, temizlik, şenlik, keyif.
semek: balık, dünyayı boynuzlarında taşıdığına inanılan öküzün altında bulunan balık.
şilek: yük halinde bağlanmış çalı çırpı pılı pırtıdan ibaret sırt yükü.
tapı: tapınılan şey, mabut.
tezkin: teşbih etmek, benzetmek.
vala: gelinin başına örtülen bir çeşit örtü.
yad: yabancı, yabancı il.
zibâ: süslü, yakışıklı, güzel.