Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"ebdal" kelimesinin anlamı nedir?

ebdal (abdal) : derviş. Tanrı sevgilisi, kırk din ulusundan biri. Saçlarını, kaşlarını, bıyıklarını ve sakallarını usturayla tıraş ettiren, davul ve dümbeleklerle, sancaklarla toplu halde gezen Şii -Batıni bir derviş topluluğu, doğrudan doğruya derviş anlamına da gelir.

ebdal kelimesinin ardından gelen kelimeler

abdal donu: gezgin derviş giysisi, derviş görünüşü.

abes: boş, asılsız, saçma.

ab-ı efsun: gözyaşı

abı hayat: ölümsüzlük suyu, bengisu.

âb-ı hayvan: aynı suya verilen başka bir ad.

ab-ı Kevser: Kevser suyu

abık: kaçak, kaçan

ab-ı mutahhar: temiz su

ab-ı nisan: nisan yağmuru.

abı puş: aba giyen, derviş, fakir

ab-ı zemzem: Kabe yakınlarında bir kuyu ve bu kuyunun Müslümanlarca kutsal sayılan suyu.

abidane: ibadet edene yakışacak bir surette.

abit: çok ibadet eden, dindar.

ablak: değirmi, yaygın yüz.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

abus: somurtkan

acayip: acaib, şaşırtacak ve hayret verici şeyler.

acib: acaib, şaşırtacak ve hayret verici şeyler.

aceb: şaşma, şaşakalma, acaba.

aceba: şaşma, şaşakalma, acaba.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

aceba: şaşma, şaşakalma, acaba.

adlım: ünlü, ünü büyük.

ağmak: yukarı çıkmak, yükselmek. 2- akmak, karışmak.

ahsen-i takvim: en güzel kıvama koyma, Cenab-ı Hakkın her şeyi kendisine layık en güzel kıvam, sıfat ve surette yaratılması.

al: hile, tuzak, aldatma işi.

âlem: dünya, kâinat, evren

amanı aldırma: umursamazlık, zora koşma.

anuban: anarım

arzu ediben: arzu ederek, arzulayarak.

eşker: belli, meydanda, açık.

Ayat: Ayetler.

ayruk: başka, değişik, artık.

bac: vergi

bahr: deniz.

Basir: Tanrı, her şeyi gören.

belemek: kundaklamak.

beşâret: sevinç, mutluluk.

bî karar: kararsız.

bor: çukur yer, delik deşik, çorak, ekilmemiş tarla.

büftan: iftira

cebbar: zorlayan, güçlü.

cığalı koşma: cinaslı koşma, sorguculu koşma.

çağrışmak: bir ağızdan bağırmak, yaygara etmek.

çeri: asker

çitinmek: birbirine sürünmek.

dahme: mezar

dâsitan: destan.

denşirmek: bir araya getirmek, toplamak.

destûr: sarık.

diskinmek: korkudan sıçramak; uykudan sıçrayarak uyanmak.

durak: makam, durulan oturulan yer.

düşdi: başladı, koyuldu.

eğnine: üstüne.

emr ü nem: Tanrı buyruğuna uymak, balçık içine uzanıp kalmak.

eshab: sahipler, malik ve mutasarrıf olanlar, Peygamber'i görmek ve sohbetine katılmak şerefine erişenler.

ezel: başlangıcı bilinmeyen zaman.

felek: talih

fırka: parti, grup.

fülfül: karabiber

gavvas: dalgıç

geşt etmek: gezmek, dolaşmak, seyretmek.

goşa: çift, iki.

gözgün: ayna.

günlük: tütsü için kullanılan bir çeşit ağaç sakızı.

hafâ: gizli yer.

Hama: Suriye'de, Asi Irmağı kıyısında kurulu, dokumalarıyla ünlü şehir.

harâmi: haram yiyen, yol kesen, hırsız.

haşri neşir: kıyamet.

hemrâh: yol arkadaşı, aynı yolu tutan.

hicr: ayrılık.

hulk: huy, ahlâk.

ırganmak: sallanmak.

ışılamak: parlamak.

ihsân: bağış.

inil inil: iniltili

ittifak: birleşme.

kâhan: tarla.

kancaru: nereye.

kastal: çeşme, cami çeşmesi, sokak çeşmesi, çağlayan, ırmak

kedilmek: eksilmek, gedik açılmak.

Kenan: Kenan Ülkesi. (Adanmış Ülke. Kaynaklarımıza göre Hz. Yusuf'un ülkesi. Batıda Akdeniz, doğuda Şeris ırmağıyla sınırlıydı. Filistin ve Fenike'yi içine alırdı. Kenanlılar ülkeye İ.Ö. 9000'e doğru yerleşmiş Samiler idi. Mısır'dan çıkan İsrailliler İ.Ö.1200'e doğru Kenan ülkesini ele geçirdiler. İncil'e göre Tanrı bu toprakları İsrailliler'e adamıştır. Kenan ülkesi halk anlatılarında çoğunlukla Yusuf'la birlikte geçer.

kıl hazer: çekin, sakın.

kimsene: kimse, kişi.

kolmaş: geveze, saçma sapan konuşan.

kutnu: bir cins pamuklu kumaş.

laçın: benekli doğan.

lika: yüz.

mail olmak: meyli olmak, ehli olmak.

mazemaz: geçen geçti, olan oldu anlamına gelen sözcük.

memat: ölüm, ahrete göç etmek.

meşreb: su içilecek yer, huy, gidiş, neşe.

mihrican: sonbahar.

muhanet: alçak, namert.

muzu: engel.

münkir: inkâr eden, Tanrı'yı inkâr eden.

nan: ekmek, yiyecek.

neng: ayıp, utanılacak şey, ar ve hayâ.

nuş: içen, içici, tatlı şerbet gibi içilecek şey, zevk ve sefa.

örd: fazilet.

pâymal: ayaklar altında kalış, ayaklar altında kalmış, mahvolmuş, telef olmuş, sürünmüş.

pısmak: sinmek, başı omuzlara doğru çekerek korkuyla büzülmek.

râhi: yolcu, gezgin.

revzen: pencere.

sabur: sabırlı, sabreden.

sela: namaza davet için çağırmak. Minarede cenâzeye çağrı için okunan salavat, dua. (Kelimenin aslı "Essalât" veya "Salât" dır.)

sa'y: çalışmak.

selâtin: sultanlar.

servi kamet: selvi boylu.

sırma: gümüş tel, altın yaldızlı gümüş tel.

soyha: cenazenin üstünden soyulan elbise ve çamaşır.

sünnet: Hz. Muhammed'in Müslümanlarca uyulması gerekli davranışlarının ve değişik konularda söylemiş olduğu sözlerin tümü. İbadet yönünden sünnet, farz olan nazalardan önce ve sonra kılınan namazlardır.

şavk: ışık.

şeybet: yaşlılık, sakalına ak düşmek.

şükr: teşekkür.

tana: susuzluktan yanmak.

teberra: yüz çevirmek.

teşviş: karıştırma, şüpheye düşme.

tozmak: gezmek, salınarak dolaşmak.

uğru: hısız, eşkiya, yol kesen.

usan: gafil, ahmak.

üsküf: 1. Başlık, serpuş 2. Simle bezeli baş örtüsü. 3.Genç kızların ve gelinlerin giydikleri, genellikle kırmızı renkli, ince keçe, şayak ya da çuhadan yapılmış başlık.

viribidi: yolladı, gönderdi.

yaman: yuvuz, kurnaz, kötü.

yekta: biricik, tek, eşsiz.

yöğşürmek: koşuşmak.

zâkir: zikreden.

zere: zira.

Zülfikar: Hz. Ali'nin çatallı kılıcı.