Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"çalhanmah" kelimesinin anlamı nedir?

çalhanmah: çalkanmak.

çalhanmah kelimesinin ardından gelen kelimeler

çalınmak: vurulmak.

çallı çapraz: çapraz çizgili bir şal deseni.

çalma: 1.Başa sarık gibi bağlanan düz ya da işlemeli kumaş. 2.Çember de denilen baş örtüsü, çetme.

çalmak: doğmak, vurmak, atmak.

çapraz: eğik olarak birbiriyle kesişen.

çar anasır: dört unsur, dört temel unsur; toprak, su, hava, güneş.

çarh: gök

çarha vurmak: çarkta bilemek.

çarkacı: ordunun öncüleri.

çatılı: bağlı, kurulu.

çenber: yama, yemeni, baş örtüsü.

çerağ: çıra, mum, ışık.

çırağ: çıra, mum, ışık.

çeri: asker

çerp: yağlı

çerviş: yemekteki yağ.

çeşm: göz.

çeşmek: düğüm çözmek.

çeşte: altı telli bir saz, müzik aleti.

çevgân: ucu topuzlu, eğri bir değnek. küçük bir topla oynalınan bir oyunda topu çelmek için kullanılan ucu eğri sopa.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.

arkuru: aykırı, ters

Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.

avurmak: eğilmek, çevirmek.

ayn-i irşid: irşadın ta kendisi, aydınlatma.

azıtmak: yoldan çıkmak, sapıtmak.

bahâdır: yiğit.

bâran: yağmur

bedirlenmiş: ayın on dördüne benzemiş.

berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.

bider: tohum.

büryân: kebap, kızartma.

burdubâr: tahammüllü, yumuşak huylu.

cânib: yön, yan, taraf

cevşen: zırh

cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.


çevgân: ucu topuzlu, eğri bir değnek. küçük bir topla oynalınan bir oyunda topu çelmek için kullanılan ucu eğri sopa.

çövmen: yemiş toplamakta kullanılan ucu çatallı değnek.

dalda: gölge.

dehân: ağız

derilmek: toplanmak.

deyyan: mükafatlandıran ya da cezalandıran hâkim, Tanrı.

dolukmak: göz yaşarmak

duzeh: cehennem.

edâ: çalım, işve, naz. 2- bizim, durum.

ekdam: gayret ve sebatla çalışma.

engûr: üzüm

esrimek: sarhoş olmak.

fakih: İslâm hukuk âlimi

ferace: kadınlar için bol ve uzun üst giysisi. Başörtü.

fil: satranç oyununda çapraz hareket eden iki taşın adı.

gafur: gayretli, çok çalışkan. (Allah'ın adlarından biridir.)

gede: yoksul.

gıya bakmak: alıcı gözle bakmak. 2- yan bakmak.

göğnek: gömlek

gussa: tasa, sıkıntı, üzüntü.

güvah: şahit, delil, tanık.

hakayık: hakikatler.

hâmil: yüklenen, gebe, hamile.

harif: iş ehli, iş sahibi.

havf: korku.

hevik: yazık.

himmet: yardım, destek, çaba.

hünkâr: Padşah, hükümdar, sultan.

ılkım: uzaktan titreyerek gelen ses, karların eriyip akması.

ibtida: önce, ilk önce, başlangıç.

iki cihan: dünya ve ahiret.

ireng: renk

kaba(kebe): elbise, giysi.

kalan: şimdiden sonra, artık, gayri.

kanı: hani, nerede

kavil: söz.

keleci: söz.

kesmik: buğday başaklarıyla karışık saman, harmanda iyi döğülmeyip kabuklarıyla karışmış buğday taneleri.

kırcı: küçük taneli yoğun kar.

kisb ü kâr: iş, güç, alışveriş.

kovmak: koşturmak.

külhan: hamamlarda su ısıtmak için ateş yakılan yer.

Lâ taknatû: "Umut kesmeyin" anlamında Kur'anda geçen söz.

mağrıp: batı

mâr: yılan

mecâl: güç, kuvvet.

menkûr: inkar olunmuşluk belgesi.

mevta: ölü.

mirze: soylu, saygın kişi, mirza.

mukaddem: zaman ve mekan cihetiyle daha evvel olan.

müdam: devam eden, süren, sürekli.

mürver: beyaz çiçek açan bir süs ağacı, bu ağacın çiçeğine verilen ad.

nas: insanlar.

nevaz: okşama, taltif.

nüzul: inme

özge: başka.

pergar: çember, koruyucu.

pişrev: önden giden, öncü.

ravza: çayırlık, çimenlik, bahçe.

riya: özü sözü bir olmamak. İki yüzlülük.

sefa: saflık, temizlik, şenlik, keyif.

salınıban: salınarak.

sebükbar: yükü hafif, gailesiz.

semek: balık, dünyayı boynuzlarında taşıdığına inanılan öküzün altında bulunan balık.

seyran: gezinme, gezme.

sinli: mezarlık.

sumâr: son, nihayet.

şadan: mutlu, neşeli.

şekk: şüphe, kuşku.

şilek: yük halinde bağlanmış çalı çırpı pılı pırtıdan ibaret sırt yükü.

tacillemek: acele ettirmek.

tapı: tapınılan şey, mabut.

teferrüç: gezinti.

tezkin: teşbih etmek, benzetmek.

tup: hep, tüm, birden.

ulaşır: sataşır.

uyakmak: batmak, gurup etmek.

vala: gelinin başına örtülen bir çeşit örtü.

yad: yabancı, yabancı il.

yaşın: gizli.

yenle: yeniden.

yumuşlu: hizmetli.

zeban: dil.

zibâ: süslü, yakışıklı, güzel.