"aymak" kelimesinin anlamı nedir?
aymak: söylemek, hitab etmek. 2- uyanmak, farkına varmak.
aymak kelimesinin ardından gelen kelimeler
Ayn el yakin: gönül gözü. Tanrı'yı gerçek olarak gözle görerek bilme, sofilere göre bilgi, bilmek, görmek ve olmak aşamalarına ayrılır. Bir şeyi bilmeye "ilm-el yakıyn", bilgisini görüş haline getirmeye "ayne'l yakıyn", bilginin oluş haline gelmesine "Hakk el yakıyn" denir.
ayn-i cem: Bektaşî ve Alevî'lerin kabul töreni.
ayruk: başka, değişik, artık.
azim: kesin karar verme, irade.
aziz: sevgide üstün tutulan.
Hızlı kelimeler listesi
âbşar: su şırıltısı, çağıltı.
alçah: alçak, yüksel olmayan.
Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.
Bedahşan (Badakşan): Afganistan'da eyalet. Merkezi Feyzabat şehridir. Kökçe nehrinin yukarı yatağında çıkan -bir yakut türü olan- lacivert taşıyla ünlüdür.
bergüzâr: anı, anılmak için verilen armağan.
birke: büyük havuz, gölcük
burçak: baklagillerden, taneleri hayvan yemi olarak kullanılan yıllık bir yem bitkisi. Bu bitkinin mercimeğe benzeyen tanesi.
cündî: atlı, mahir binici.
dandan: gürültü, patırtı, kavga.
derviş: yoksul, varlığından benliğinden geçmiş kişi, tarikata girmiş kimse.
Kırk Makam: Sufi'yi Tanrı'ya götüren yol dört kapı ile belirlenmiştir. Yola, Tarikata giren bu kapılardan sıra ile geçecektir. Bunlar, Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat kapılarıdır. Her kapının on dört özelliği vardır ki, bunların topuna birden Kırk Makam denir.
farz: 1.Müslümanlıkta özür olmadıkça yapılması zorunlu, yapılmaması günah sayılan Tanrı buyruğu. 2.Doğru sonuca varmak için yapılması zorunlu olan.
ferişte: melek, günahsız suçsuz kimse
fitne: bela, sıkıntı, ara bozma, karışıklık çıkarma.
Hâbil: Hz. Âdem'in oğularından biri.
hali: tenha, boş, sahipsiz yer, kayıtsız, uzak.
has: iyi, güzel, en güzel.
ırılmak: ayrılmak, uzaklaşmak, yorulmak.
imdi: şimdi, buna göre, bu durumda, artık.
irtikâp: bir kötülük işleme, yiyicilik, rüşvet yeme.
kamet: namaza başlama işareti, namaz kılmak için okunan ezan. Boy, boy-pos, endam.
kıyam: ayağa kalkmak, namazda ayakta durmak.
lengi: topallık, aksaklık.
mesnet: muvazene, denge, dayanak.
merek: dam, ahır, kulübe, samanlık.
mişvar: tavır, hareket, gidiş.
mülevves: kirli, pis, bulaşık, alıkoyulup sonraya bırakılmış veya durdurulmuş olan. Karışık, intizamsız.
nagam: nağmeler, güzel sesler.
nisar: saçan, saçıcı, saçıp dökme.
parlı: parlak, ışıldayan, göz kamaştırıcı.
pervane: mumun, ışığın çevresinde uçuşan küçük kelebek.
pul: eskiden kullanılan akçadan küçük para.
rükû: eğilmek, namazda eller dizde eğilmek.
sarvan: çadır, gölgelik, kervan başı, tahtadan yapılmış balık sırtı şeklinde çanta.
sofi: tasvvuf yolunu tutan kimse. İslam felsefecisi.
sûz: sıcaklık, yanma, yanış.
şahne: vergi toplayıcı, tahsildar.
tavaf: çevresini dolaşmak.
tımar: devlet tarafından geçim için verilen toprak.
ümmet: bir peygambere inanıp bağlanan cemaat.
yaylamak: gezip dolaşmak, yaylaya çıkmak, kokmak.
zekât: İslam inanışına göre helallığını sağlamak için mal ve paranın her yıl dağıtılması gereken kırkta biri.
zıbın: bezden yapılma iç hırkası veya iç gömleği.