Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"aymak" kelimesinin anlamı nedir?

aymak: söylemek, hitab etmek. 2- uyanmak, farkına varmak.

aymak kelimesinin ardından gelen kelimeler

ayn: göz, çeşme, kaynak

Ayn el yakin: gönül gözü. Tanrı'yı gerçek olarak gözle görerek bilme, sofilere göre bilgi, bilmek, görmek ve olmak aşamalarına ayrılır. Bir şeyi bilmeye "ilm-el yakıyn", bilgisini görüş haline getirmeye "ayne'l yakıyn", bilginin oluş haline gelmesine "Hakk el yakıyn" denir.

ayn-i irşid: irşadın ta kendisi, aydınlatma.

ayn-i bahar: baharın gözü.

ayn-i cem: Bektaşî ve Alevî'lerin kabul töreni.

ayn-i rah: yol gözlemek.

ayrılmanam: ayrılmam, ayrılamam.

ayruk: başka, değişik, artık.

ayş: zevk

ayyar: hileci, desiseci.

âzam: en yüksek, ulu.

azât etmek: serbest bırakmak.

Azazil: şeytan'ın adı.

azemet-füruş: büyüklük satan.

azheri: belli.

azık: yiyecek, besin.

azim: kesin karar verme, irade.

azimet: gitme, gidiş.

aziz: sevgide üstün tutulan.

azizan: dostlar, erenler.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.

arkuru: aykırı, ters

Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.

avurmak: eğilmek, çevirmek.


azl: işten çıkarma.

baha: değer.

bannamak: ötmek, seslenmek.

Bedahşan (Badakşan): Afganistan'da eyalet. Merkezi Feyzabat şehridir. Kökçe nehrinin yukarı yatağında çıkan -bir yakut türü olan- lacivert taşıyla ünlüdür.

bergüzâr: anı, anılmak için verilen armağan.

bîçâre: çaresiz.

birke: büyük havuz, gölcük

burçak: baklagillerden, taneleri hayvan yemi olarak kullanılan yıllık bir yem bitkisi. Bu bitkinin mercimeğe benzeyen tanesi.

canal: canan, sevgili.

cevahir: cevherler, mücevherler.

cündî: atlı, mahir binici.

çarh: gök

çılbak: çıplak

çüter çüter: çifter çifter.

dandan: gürültü, patırtı, kavga.

deman: etek.

derviş: yoksul, varlığından benliğinden geçmiş kişi, tarikata girmiş kimse.

dide: göz.

Kırk Makam: Sufi'yi Tanrı'ya götüren yol dört kapı ile belirlenmiştir. Yola, Tarikata giren bu kapılardan sıra ile geçecektir. Bunlar, Şeriat, Tarikat, Marifet ve Hakikat kapılarıdır. Her kapının on dört özelliği vardır ki, bunların topuna birden Kırk Makam denir.

dün ü gece: gece gündüz.

efil: yavaş.

emcek: meme

erdi: geldi.

evvel bahar: ilkbahar.

farz: 1.Müslümanlıkta özür olmadıkça yapılması zorunlu, yapılmaması günah sayılan Tanrı buyruğu. 2.Doğru sonuca varmak için yapılması zorunlu olan.

ferişte: melek, günahsız suçsuz kimse

fitne: bela, sıkıntı, ara bozma, karışıklık çıkarma.

gapuvan: kapına.

genc: hazine.

giriv: bağırma, çığlık.

gövel: gök mavisi

gülşen: gül bahçesi.

Hâbil: Hz. Âdem'in oğularından biri.

hali: tenha, boş, sahipsiz yer, kayıtsız, uzak.

hâne: ev, gönül.

has: iyi, güzel, en güzel.

hedeng: ok.

hışmeylemek: kızmak.

höşmerim: peynirle yapılan bir tatlı.

Hüdâ: Tanrı, Allah

ırılmak: ayrılmak, uzaklaşmak, yorulmak.

iflâh olmak: kurtulmak.

imdi: şimdi, buna göre, bu durumda, artık.

irtikâp: bir kötülük işleme, yiyicilik, rüşvet yeme.

kada: kaza, bela

kamet: namaza başlama işareti, namaz kılmak için okunan ezan. Boy, boy-pos, endam.

karavaş: kul, köle.

kayıkmak: sapmak, dönmek.

kemha: bir çeşit kumaş.

ketimek: kırpmak, gedik açmak.

kıyam: ayağa kalkmak, namazda ayakta durmak.

koduk: sıpa.

köşek: deve yavrusu.

künh: temel, öz.

lengi: topallık, aksaklık.

mâhi: balık.

mesnet: muvazene, denge, dayanak.

mekrümet: kerem, izzet, şeref.

merek: dam, ahır, kulübe, samanlık.

micuz: huy.

mişvar: tavır, hareket, gidiş.

musahhar: ele geçirilmiş.

mülevves: kirli, pis, bulaşık, alıkoyulup sonraya bırakılmış veya durdurulmuş olan. Karışık, intizamsız.

nagam: nağmeler, güzel sesler.

necât: kurtuluş.

nisar: saçan, saçıcı, saçıp dökme.

onmak: rahata kavuşmak.

parlı: parlak, ışıldayan, göz kamaştırıcı.

pervane: mumun, ışığın çevresinde uçuşan küçük kelebek.

pul: eskiden kullanılan akçadan küçük para.

rehvan: yolda giden, yürüyen.

rükû: eğilmek, namazda eller dizde eğilmek.

sahat: saat.

sarvan: çadır, gölgelik, kervan başı, tahtadan yapılmış balık sırtı şeklinde çanta.

seğdirmek: koşmak.

sergerdan: başı dönmüş, şaşkın.

sığın: bir geyik türü.

sofi: tasvvuf yolunu tutan kimse. İslam felsefecisi.

sûz: sıcaklık, yanma, yanış.

şahne: vergi toplayıcı, tahsildar.

şerha: yarık.

şivekâr: nazlı, cilveli.

talak: boşama.

tavaf: çevresini dolaşmak.

telek: kuş tüyü

tımar: devlet tarafından geçim için verilen toprak.

tülü maya: güzel tüylü deve.

urmak: vurmak.

ümmet: bir peygambere inanıp bağlanan cemaat.

velekad: asalet, iyilik.

yalbırdak: çıplak, yalın, kılıfsız, parlak.

yaylamak: gezip dolaşmak, yaylaya çıkmak, kokmak.

yıkışmak: güreşmek.

zağlı: iyi bilenmiş.

zekât: İslam inanışına göre helallığını sağlamak için mal ve paranın her yıl dağıtılması gereken kırkta biri.

zıbın: bezden yapılma iç hırkası veya iç gömleği.