Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"arasat" kelimesinin anlamı nedir?

arasat: kıyamet kopunca dirilen canlıların toplanacağı yer.

arasat kelimesinin ardından gelen kelimeler

arasın: arasını.

arayı arayı: araya araya.

arayıla: ara ile, aralıklı olarak.

arâyiş: süs, bezek, nakış.

Araz: Aras Nehri.

arbede kılmak: dövüşmek, kavga etmek.

argaç: davarların açıkta toplu olarak yattıkları yer, düz dağ sırtları.

arkın: yavaş, hafif.

arkuru: aykırı, ters

arma: eskiden erkeklerin, askerlerin bellerine bağladıkları fişeklik.

arş: İslam dini inanışına göre göklerin en yüksek katı, göğün dokuzuncu katı.

arzıhal: sunu, sunma.

arzuhal: sunu, sunma.

arzu ediben: arzu ederek, arzulayarak.

arzuman: şiddetli arzu, istek

âsâ Âdem: Adem Peygamber yapılmaması gereken şeyi yaptı şeytana uydu. Yunus hem Ademi sen yarattın, hem de ona yapılmaması gereken şeyi yaptırdın diye Tanrı'ya sitem ediyor.

âsân: kolay, rahat

Ashâb-ı Süffa: Yoksul oldukları için Hz. Muhammed'in mescidi sofasında yatıp kalkan yakınları.

asitan: dergah, tekke, kapı eşiği.

aslı hariç: soyu belirsiz, yabancı.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.


asl-ı kân: madenler aslı, değerler temeli.

atlanuben: atla, atlanarak, atlı olarak.

ayıdam: söyleyeyim, uyarayım.

azheri: belli.

bağman: bağcı, bahçıvan, bağ bekçisi.

bal ü per: kanat.

bayık: gerçek

menevşe: menekşe.

bezestan: değerli eşyanın satıldığı kapalı çarşı.

billah: Tanrı adına içilen ant.

buhağ: çene altı, sakal.

cad: darı ekmeği.

cem olmak: toplanmak.

cura: küçük telli saz.

çalınmak: vurulmak.

çevre: sırma işlemeli baş örtüsü, mendil.

çukal: zırh

dalgerdan: 1.Güzel göğüs. 2.Vücudun omuzla birlikte göğüsten yukarı bölümü, büst.

dehr: dünya, zaman, devir

derimend: derti, taslı, kaygılı.

deyi: diye.

domurmak: tomurmak, tomurcuklanmak.

: iki.

edb: su gibi akıp giden güzel söz.

el aman: bozgun ve sızlanma anlatır.

enik: kedi ve köpek yavrusu.

esrümek: sarhoş olmak.

fakr: yoksulluk, eksiklik

feragat: vazgeçmek.

filhâl: (Fi-l-hâl) Şimdi, hemen. * Bu halde. * Hadd-i zâtında.

gah: ara sıra, yer.

gedik: birkaç dönümlük arazi.

gıybet: dedikodu

gönlek: gömlek

güftar: konuşma, söz, lakırtı

güz: sonbahar.

Hakk'ın cemâli: Tanrı'nın güzelliği.

hamir: şarap, alkollü içkiler.

harir: ipek.

hayf: haksızlık, zulüm, yazık ki, heyhat, vah.

hevl: korku.

hired: akıl, us.

hûr: cennet kızı, güzel kız.

ırağ: ırak, uzak.

ibrim ibrim: dalga dalga ibrişimli, gelinin başına takılan ipek tel.

ikicilik: kararsız.

ireyhan: fesleğen.

kabal: ortaklaşa ya da ücretle başkasının tarlasında çalışma.

kallemiş: güzel bir koku.

kanlı: katil.

kavl: söz verme, sözleşme.

kelb: köpek.

kesret: bolluk, çokluk.

kırkbudak: Hacı Bektaş ve Balım Sultan tekkelerinde bulunan kırk mumlu şamdan.

ko: bırak.

koyak: yüksekten inen suların toplandığı yer, derin olmayan çukur.

küllî: hep, bütün, tüm.

lat: Arapların İslam öncesi putlarından biri.

mağrib: batı

maral: dişi geyik.

medet: yardım çağrısı.

menşûr: ferman.

meyyit: ölü.

misak: and, yemin.

mukadder: kader, kısmet. tayin olunmuş.

müdbir: talihsiz, düşkün.

müşkil: çözümlenmesi güç şey.

nasuh: bozmamak üzere tövbe eden adam, bu çeşitten tövbe.

nevcivan: genç.

obrulmak: oyulmak, oyula oyula suya batmak.

pak: temiz, arı.

peri: doğaüstü güçleri olduğuna inanılan, düşsel, çok güzel dişi varlık.

pişvaz: karşılama.

rasaf: taş döşenmiş yol.

riyâzât: az yemek, az içmek az uyumak yoluyla nefsi terbiye etmek. Nefsi yenmek için bunlara katlanmak.

safa nazar: temiz bakış, Mürşidin bakışı.

Salman: Peygambere ilk iman edenlerden bir İranlı.

Seb'ül mesan: Yedi kat gökyüzü. Yedi ayetten oluşan Fatiha suresi.

semender: ateşte yanmadığı rivayet edilen efsanevi bir hayvan, su kertenkelesi.

seyrangâh: gezinti yeri

sipah: atlı asker.

sun: yaratma, kurma, yapma.

şadda: kuşak.

şekva: şikayet, aciz kaldığını ve zavallılığını haber vermek.

şellek: yük halinde bağlanmış çalı çırpı pılı pırtıdan ibaret sırt yükü.

tağ: kavun, karpuz gibi bitkilerin gövdeleri ve yerde kayılan kolları, dalları.

tapşırmak: 1. lsmarlamak. 2.Emanet etmek. 3. Söylemek, ad söylemek.

teferrüçgah: gezinti, eğlence yeri.

tezkiye: temizleme, soruşturma.

turab: toprak.

ulu divan: mahşer günü insanların Tanrı huzuruna çıkışı.

uz: usta, uzman, uzun.

varak: yaprak, kağıt veya kitap yaprağı, yazılmış kağıt.

yağı: düşman, hasım.

yavı kılmak: kaybetmek, yitirmek.

yerinmek: üzülmek.

yunmak: yıkanmak.

zebânî: azap meleği.

zihi: ne hoş, ne güzel.