Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"hali" kelimesinin anlamı nedir?

hali: tenha, boş, sahipsiz yer, kayıtsız, uzak.

hali kelimesinin ardından gelen kelimeler

halife: birinin yerine geçen.

Hâlik: Yaradan, Tanrı, Allah

halim: yumuşak huy.

Hallâc-ı Mansûr: "Ben Tanrı'yım" (Enel - Hakk) dediği için 10. yüzyılda Bağdat'ta asılan Sufi.

halvet: yalnızlık, tenha yer, tenhaya çekilme.

ham: terbiye görmemiş kişi, çiğ.

Hama: Suriye'de, Asi Irmağı kıyısında kurulu, dokumalarıyla ünlü şehir.

Hama kuşağı: Hama şehrinde dokunan bir cins kuşak.

hamakat: ahmaklık, anlayışsızlık.

hamaret: kızıllık.

hamayıl: hamail, muska, tılsım, bağ.

hamaylı: boyuna asılan muska, kılıç bağı.

hâmil: yüklenen, gebe, hamile.

hamir: şarap, alkollü içkiler.

hamr: aşk şarabı.

Hamza: Arap savaşçısı. Abdülmuttalib'in oğlu ve Hz.Muhammed'in amcası. 625 yılında Uhud Savaşı'nda öldü.

hân: sofra

han döşemek: sofra döşemek, yemek sunmak.

handan: gülen, şen, sevinçli.

hâne: ev, gönül.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.

arkuru: aykırı, ters

Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.

avurmak: eğilmek, çevirmek.

ayn-i irşid: irşadın ta kendisi, aydınlatma.

azıtmak: yoldan çıkmak, sapıtmak.

bahâdır: yiğit.

bâran: yağmur

bedirlenmiş: ayın on dördüne benzemiş.

berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.

bider: tohum.

büryân: kebap, kızartma.

burdubâr: tahammüllü, yumuşak huylu.

cânib: yön, yan, taraf

cevşen: zırh

cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.

çarkacı: ordunun öncüleri.

çırak: ışık, mum, kandil

dad eylemek: yardım dilemek, yahut yardım etmek.

danışmak: konuşmak.

demde: eğlencede, dolaşmada.

desdimal: el sileceği, yağlık.

dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.

döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.

dürdane: inci tanesi

eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.

emlek: emen.

erkan: esaslar, destekler , direkler, reisler, önemli kişiler.

eytam: yetimler.

fâş: duyurma, açığa vurma, yayma.

ferraş: döşeyen, döşemeci,hizmetçi, Kâbe'yi süpüren.

fodul: sıradan, töreden dışarı iş yapan, söz söyleyen ham kişi, münasebetsiz.

garet: yağma, talan, çapul.

genc-i nihan: gizli hazine.

giryân: kederli, üzgün, ağlayan.

göymek: yanmak, yanacak hale gelmek.

gümrah: sapık, yolunu kaybetmiş.

hâcet: ihtiyaç, dilek, istek.


hanedan: konuksever, vergili, belli ve büyük soydan gelen kimse.

hasbeten lillah: Allah rızası için.

hem-dem: asla, hiçbir zaman.

hırızma: burna takılan halka, azgın hayvanların ağzına geçirilen demir, gem.

höyük: tepe.

hükm-i sultan: sultan emri.

ırk-ı tahir: ırkı temiz.

iftihar: öğünme.

imhal: zaman vermek

iskâncı: yerleştirici, konukçu.

kadem: ayak, hayır, uğur.

kâmil: bilgili olgun kişi.

karavul: karakol.

kayım (kaim): sebat eden, ayak direyen.

kemal: olgunluk.

kevn: boşlukta yer tutan, var olan.

kıyl-ü kal: dedikodu.

kofu: evli kadınların başlarına giydikleri üzeri kadifeyle kaplı, altın, gümüş paralarla bezeli tahta başlık. 2. Üstü sargılı, altın, gümüş paralarla bezeli kadın başlığı, fes.

köynek: gömlek, göynek.

kürre: demirci ocağı.

lenterani: sen beni göremeyeceksin.

mahlas: takma ad, tapşırma.

maşrık: doğu

melâik: melekler.

mesnevi: her beyti ayrı uyaklı -başlı başına uyaklı- bir Divan Edebiyatı koşuk biçimi. Bu türdeki yapıtların genel adı.

mizac: huy.

miyan: bel, orta, aralık.

musalla: namaz kılınmak üzere üstüne cenaze konulan taş.

mülket: saltanat.

nâgehân: ansızın.

necm: yıldız.

nişe: niçin.

oynayıban: oynayarak

paşa seli: coşkun sel.

pervâz: havalanma, göğe ağma.

pus: duman, pas.

rengin: renkli, güzel.

Rüstem: İran mitolojisinde çok kuvvetli bir kahraman.

sâil: soran, saldırıcı.

savran: çadır, gölgelik, kervan başı, tahtadan yapılmış balık sırtı şeklinde çanta.

seğirdüben: seğirterek, koşarak.

sergüzeşt: macera, baştan geçen olay.

sımak: kırmak, bozmak.

sokunma: takınmak

sübe: yumurta biçiminde, bebeğin kundaklanmış hali.

şahna: vergi toplayıcı, tahsildar.

şerheylemek: açmak, açıklamak.

şol: şu.

tama: tamah, doymazlık, aç gözlülük.

tavk: gerdanlık, koyun ve keçilerin gerdanından küpe gibi sarkan iki tane.

tilek: kuş tüyü

tınâb: ip, destek.

ubrulmak: devrilmek.

Urum: eskiden Anadolu'ya verilen ad.

ün: ses, seda.

velvele: gürültü, bağrışma.

yaldak: yalancı, aldatıcı.

yazı: ova, yayla, talih.

yıramak: uzaklaşmak.

zâhid: çok aşırı sofu, kaba sofu. Alevilerce kızılbaş olmayan.

zemistan: kış.

zuhûr: ortaya çıkma.