Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"hafâ" kelimesinin anlamı nedir?

hafâ: gizli yer.

hafâ kelimesinin ardından gelen kelimeler

hafid: torun.

hâk: toprak.

hak kalemi: alın yazısı, talih.

Hak kapısı: Tanrı yolu.

hak ı yeksan: yerle bir olmak.

hakayık: hakikatler.

Hakk'ın cemâli: Tanrı'nın güzelliği.

hakık: akik, değerli bir taş türü.

hâlâl: nikâhlı kadın.

halas: kurtulma, kurtuluş.

halayık: yaratılmışlar, kullar, hizmetçi.

halfet: yalnızlık, dervişlerin tapınma için tek başlarına bir yere kapanmaları, alvet.

hali: tenha, boş, sahipsiz yer, kayıtsız, uzak.

halife: birinin yerine geçen.

Hâlik: Yaradan, Tanrı, Allah

halim: yumuşak huy.

Hallâc-ı Mansûr: "Ben Tanrı'yım" (Enel - Hakk) dediği için 10. yüzyılda Bağdat'ta asılan Sufi.

halvet: yalnızlık, tenha yer, tenhaya çekilme.

ham: terbiye görmemiş kişi, çiğ.

Hama: Suriye'de, Asi Irmağı kıyısında kurulu, dokumalarıyla ünlü şehir.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.

arkuru: aykırı, ters

Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.

avurmak: eğilmek, çevirmek.

ayn-i irşid: irşadın ta kendisi, aydınlatma.

azıtmak: yoldan çıkmak, sapıtmak.

bahâdır: yiğit.

bâran: yağmur

bedirlenmiş: ayın on dördüne benzemiş.

berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.

bider: tohum.

büryân: kebap, kızartma.

burdubâr: tahammüllü, yumuşak huylu.

cânib: yön, yan, taraf

cevşen: zırh

cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.

çarkacı: ordunun öncüleri.

çırak: ışık, mum, kandil

dad eylemek: yardım dilemek, yahut yardım etmek.

danışmak: konuşmak.

demde: eğlencede, dolaşmada.

desdimal: el sileceği, yağlık.

dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.

döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.

dürdane: inci tanesi

eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.

emlek: emen.

erkan: esaslar, destekler , direkler, reisler, önemli kişiler.

eytam: yetimler.

fâş: duyurma, açığa vurma, yayma.

ferraş: döşeyen, döşemeci,hizmetçi, Kâbe'yi süpüren.

fodul: sıradan, töreden dışarı iş yapan, söz söyleyen ham kişi, münasebetsiz.

garet: yağma, talan, çapul.

genc-i nihan: gizli hazine.

giryân: kederli, üzgün, ağlayan.

göymek: yanmak, yanacak hale gelmek.

gümrah: sapık, yolunu kaybetmiş.

hâcet: ihtiyaç, dilek, istek.


Hama: Suriye'de, Asi Irmağı kıyısında kurulu, dokumalarıyla ünlü şehir.

harâmi: haram yiyen, yol kesen, hırsız.

haşri neşir: kıyamet.

hemrâh: yol arkadaşı, aynı yolu tutan.

hicr: ayrılık.

hulk: huy, ahlâk.

ırganmak: sallanmak.

ışılamak: parlamak.

ihsân: bağış.

inil inil: iniltili

ittifak: birleşme.

kâhan: tarla.

kancaru: nereye.

kastal: çeşme, cami çeşmesi, sokak çeşmesi, çağlayan, ırmak

kedilmek: eksilmek, gedik açılmak.

Kenan: Kenan Ülkesi. (Adanmış Ülke. Kaynaklarımıza göre Hz. Yusuf'un ülkesi. Batıda Akdeniz, doğuda Şeris ırmağıyla sınırlıydı. Filistin ve Fenike'yi içine alırdı. Kenanlılar ülkeye İ.Ö. 9000'e doğru yerleşmiş Samiler idi. Mısır'dan çıkan İsrailliler İ.Ö.1200'e doğru Kenan ülkesini ele geçirdiler. İncil'e göre Tanrı bu toprakları İsrailliler'e adamıştır. Kenan ülkesi halk anlatılarında çoğunlukla Yusuf'la birlikte geçer.

kıl hazer: çekin, sakın.

kimsene: kimse, kişi.

kolmaş: geveze, saçma sapan konuşan.

kutnu: bir cins pamuklu kumaş.

laçın: benekli doğan.

lika: yüz.

mail olmak: meyli olmak, ehli olmak.

mazemaz: geçen geçti, olan oldu anlamına gelen sözcük.

memat: ölüm, ahrete göç etmek.

meşreb: su içilecek yer, huy, gidiş, neşe.

mihrican: sonbahar.

muhanet: alçak, namert.

muzu: engel.

münkir: inkâr eden, Tanrı'yı inkâr eden.

nan: ekmek, yiyecek.

neng: ayıp, utanılacak şey, ar ve hayâ.

nuş: içen, içici, tatlı şerbet gibi içilecek şey, zevk ve sefa.

örd: fazilet.

pâymal: ayaklar altında kalış, ayaklar altında kalmış, mahvolmuş, telef olmuş, sürünmüş.

pısmak: sinmek, başı omuzlara doğru çekerek korkuyla büzülmek.

râhi: yolcu, gezgin.

revzen: pencere.

sabur: sabırlı, sabreden.

sela: namaza davet için çağırmak. Minarede cenâzeye çağrı için okunan salavat, dua. (Kelimenin aslı "Essalât" veya "Salât" dır.)

sa'y: çalışmak.

selâtin: sultanlar.

servi kamet: selvi boylu.

sırma: gümüş tel, altın yaldızlı gümüş tel.

soyha: cenazenin üstünden soyulan elbise ve çamaşır.

sünnet: Hz. Muhammed'in Müslümanlarca uyulması gerekli davranışlarının ve değişik konularda söylemiş olduğu sözlerin tümü. İbadet yönünden sünnet, farz olan nazalardan önce ve sonra kılınan namazlardır.

şavk: ışık.

şeybet: yaşlılık, sakalına ak düşmek.

şükr: teşekkür.

tana: susuzluktan yanmak.

teberra: yüz çevirmek.

teşviş: karıştırma, şüpheye düşme.

tozmak: gezmek, salınarak dolaşmak.

uğru: hısız, eşkiya, yol kesen.

usan: gafil, ahmak.

üsküf: 1. Başlık, serpuş 2. Simle bezeli baş örtüsü. 3.Genç kızların ve gelinlerin giydikleri, genellikle kırmızı renkli, ince keçe, şayak ya da çuhadan yapılmış başlık.

viribidi: yolladı, gönderdi.

yaman: yuvuz, kurnaz, kötü.

yekta: biricik, tek, eşsiz.

yöğşürmek: koşuşmak.

zâkir: zikreden.

zere: zira.

Zülfikar: Hz. Ali'nin çatallı kılıcı.