"gûş" kelimesinin anlamı nedir?
gûş: işitme, dinleme
gûş kelimesinin ardından gelen kelimeler
gussa: tasa, sıkıntı, üzüntü.
gülbang: Çeşitli Tasavvuf törenlerinde yüksek sesle okunan dua. Alevi törenlerine gülbank çekmek olarak girmiştir.
gülbenk: Çeşitli Tasavvuf törenlerinde yüksek sesle okunan dua. Alevi törenlerine gülbank çekmek olarak girmiştir.
gümrah: sapık, yolunu kaybetmiş.
güne: güneş alan yer, güneşli yer.
günevi: güneşin doğduğu yer, doğu yönü.
günlük: tütsü için kullanılan bir çeşit ağaç sakızı.
gürülenmek: artar biçimde alazlanarak yanmak, harlanmak.
Hızlı kelimeler listesi
âbşar: su şırıltısı, çağıltı.
alçah: alçak, yüksel olmayan.
Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.
berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.
cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.
demde: eğlencede, dolaşmada.
dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.
döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.
eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.
erkan: esaslar, destekler , direkler, reisler, önemli kişiler.
fâş: duyurma, açığa vurma, yayma.
ferraş: döşeyen, döşemeci,hizmetçi, Kâbe'yi süpüren.
fodul: sıradan, töreden dışarı iş yapan, söz söyleyen ham kişi, münasebetsiz.
garet: yağma, talan, çapul.
giryân: kederli, üzgün, ağlayan.
göymek: yanmak, yanacak hale gelmek.
hamayıl: hamail, muska, tılsım, bağ.
hared: hışım etmek, men etmek, engel olmak, yasaklamak.
hâtif: yitikler evreninden haber veren melek.
ibadet: Tanrı buyruklarını yerine getirme, Tanrı'ya yönelik saygı davranışı, tapmma, kült.
kırab: tek renk ipek dokuma baş örtüsü.
kinaye: düşünülen şeyi dolaylı olarak anlatmak, dokundurmak.
kopuz: at kılından telleri olan bir müzik aleti.
kühüstan: dağlık yer, dağı çok olan mevki.
mâbut: kendisine ibadet olunan, Tanrı, Allah.
Mâlik: her şeyin Sahibi, Sahip olan, Tanrı. Cehennemde Zebanilerin başı olan melek
minber: camide imamın namaz kıldırmak için önünde oturduğu oyuk yer.
müptelâ: belaya uğramış, bir şeye tutulmuş, düşkün, âşık.
mürşit: terbiye eden, yetiştiren geliştiren kimse.
nareste: küçük çocuk, ergenlik çağına varmamış çocuk.
Nuşirvan: İran'da Milâdi (531 - 579) tarihleri arasında hükümdarlık etmiş Sâsâni padişahı olup adâlet ve doğruluğu ile meşhur olmuştur.
pir: 1. Hak katından aşıklık bağışlanmışlara dolu bade sunan Hızır. 2. Yaşlı, büyük, ihtiyar reis, bir tarikatın kurucusu, tarikatta ulu kişi, herhangi bir meslek ve sanatın kurucusu.
salan: davar avlusu, toplantı yeri,düzlük sağ taraf,ucu toplu zincirli bir nevi savaş tokmağı.
sifî: güzel gözlü bir kuş.
sulb: soy, sülale, zürriyet.
şeyd: bal. gömeç balı, asel.
yelmek: koşmak, telaş ve aceleyle yürümek.