Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"gedik" kelimesinin anlamı nedir?

gedik: birkaç dönümlük arazi.

gedik kelimesinin ardından gelen kelimeler

geh: bazı.

gele gör: gel de gör.

gelüğün: gelin

gemgin: gamlı, üzüntülü.

gen: geniş

genc: hazine.

Gence: Azerbaycan'da, Kuzey Kafkasya Dağları eteğinde bir yerleşim birimi. Rusça adı Kirovabad ya da Elisavetpol olan şehir. Leyla ile Mecnun, Husrev ile Şirin gibi halk öykülerini ilk kez mesnevi tarzında yazan büyük ozan Genceli Nizami'nin doğduğu yer.

genc-i nihan: gizli hazine.

ger: eğer, şayet

gerdûn: kâinat, evren.

gergef: üzerine nakış işlemek için kumaşın ya da bezin gerildiği çerçeve, germe çerçevesi.

geşimek: geviş getirmek.

geşt etmek: gezmek, dolaşmak, seyretmek.

gevher: elmas, değerli taş.

Geyikli Hasan: On dördüncü yüzyılda yaşamış, Bursa'nın Osmanlılarca ele geçirilmesine katılmış, Baba İlyas dervişlerinden bir Sufi. Geyiklerle gezip arkadaşlık ettiği için bu adı almış.

gıl: düşmanlık, balçık.

gılman: cennetekilere hizmet eden yakışıklı delikanlı.

gış: kış.

gıya bakmak: alıcı gözle bakmak. 2- yan bakmak.

gıybet: dedikodu

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.

arkuru: aykırı, ters

Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.

avurmak: eğilmek, çevirmek.

ayn-i irşid: irşadın ta kendisi, aydınlatma.

azıtmak: yoldan çıkmak, sapıtmak.

bahâdır: yiğit.

bâran: yağmur

bedirlenmiş: ayın on dördüne benzemiş.

berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.

bider: tohum.

büryân: kebap, kızartma.

burdubâr: tahammüllü, yumuşak huylu.

cânib: yön, yan, taraf

cevşen: zırh

cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.

çarkacı: ordunun öncüleri.

çırak: ışık, mum, kandil

dad eylemek: yardım dilemek, yahut yardım etmek.

danışmak: konuşmak.

demde: eğlencede, dolaşmada.

desdimal: el sileceği, yağlık.

dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.

döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.

dürdane: inci tanesi

eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.

emlek: emen.

erkan: esaslar, destekler , direkler, reisler, önemli kişiler.

eytam: yetimler.

fâş: duyurma, açığa vurma, yayma.

ferraş: döşeyen, döşemeci,hizmetçi, Kâbe'yi süpüren.

fodul: sıradan, töreden dışarı iş yapan, söz söyleyen ham kişi, münasebetsiz.

garet: yağma, talan, çapul.


gıybet: dedikodu

gönlek: gömlek

güftar: konuşma, söz, lakırtı

güz: sonbahar.

Hakk'ın cemâli: Tanrı'nın güzelliği.

hamir: şarap, alkollü içkiler.

harir: ipek.

hayf: haksızlık, zulüm, yazık ki, heyhat, vah.

hevl: korku.

hired: akıl, us.

hûr: cennet kızı, güzel kız.

ırağ: ırak, uzak.

ibrim ibrim: dalga dalga ibrişimli, gelinin başına takılan ipek tel.

ikicilik: kararsız.

ireyhan: fesleğen.

kabal: ortaklaşa ya da ücretle başkasının tarlasında çalışma.

kallemiş: güzel bir koku.

kanlı: katil.

kavl: söz verme, sözleşme.

kelb: köpek.

kesret: bolluk, çokluk.

kırkbudak: Hacı Bektaş ve Balım Sultan tekkelerinde bulunan kırk mumlu şamdan.

ko: bırak.

koyak: yüksekten inen suların toplandığı yer, derin olmayan çukur.

küllî: hep, bütün, tüm.

lat: Arapların İslam öncesi putlarından biri.

mağrib: batı

maral: dişi geyik.

medet: yardım çağrısı.

menşûr: ferman.

meyyit: ölü.

misak: and, yemin.

mukadder: kader, kısmet. tayin olunmuş.

müdbir: talihsiz, düşkün.

müşkil: çözümlenmesi güç şey.

nasuh: bozmamak üzere tövbe eden adam, bu çeşitten tövbe.

nevcivan: genç.

obrulmak: oyulmak, oyula oyula suya batmak.

pak: temiz, arı.

peri: doğaüstü güçleri olduğuna inanılan, düşsel, çok güzel dişi varlık.

pişvaz: karşılama.

rasaf: taş döşenmiş yol.

riyâzât: az yemek, az içmek az uyumak yoluyla nefsi terbiye etmek. Nefsi yenmek için bunlara katlanmak.

safa nazar: temiz bakış, Mürşidin bakışı.

Salman: Peygambere ilk iman edenlerden bir İranlı.

Seb'ül mesan: Yedi kat gökyüzü. Yedi ayetten oluşan Fatiha suresi.

semender: ateşte yanmadığı rivayet edilen efsanevi bir hayvan, su kertenkelesi.

seyrangâh: gezinti yeri

sipah: atlı asker.

sun: yaratma, kurma, yapma.

şadda: kuşak.

şekva: şikayet, aciz kaldığını ve zavallılığını haber vermek.

şellek: yük halinde bağlanmış çalı çırpı pılı pırtıdan ibaret sırt yükü.

tağ: kavun, karpuz gibi bitkilerin gövdeleri ve yerde kayılan kolları, dalları.

tapşırmak: 1. lsmarlamak. 2.Emanet etmek. 3. Söylemek, ad söylemek.

teferrüçgah: gezinti, eğlence yeri.

tezkiye: temizleme, soruşturma.

turab: toprak.

ulu divan: mahşer günü insanların Tanrı huzuruna çıkışı.

uz: usta, uzman, uzun.

varak: yaprak, kağıt veya kitap yaprağı, yazılmış kağıt.

yağı: düşman, hasım.

yavı kılmak: kaybetmek, yitirmek.

yerinmek: üzülmek.

yunmak: yıkanmak.

zebânî: azap meleği.

zihi: ne hoş, ne güzel.