Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"fem" kelimesinin anlamı nedir?

fem: ağız

fem kelimesinin ardından gelen kelimeler

fena: yok olma, yokluk, geçiş gitme. Tasavvufta maddi varlıktan sıyrılıp Hakk'a ulaşma.

fena mülkü: geçici dünya, kendi varlığından geçme.

fent: hile, düzen.

fer: güç, ışık.

ferace: kadınlar için bol ve uzun üst giysisi. Başörtü.

feragat: vazgeçmek.

ferağ: gözyaşı.

ferec- fereci: sevinç, neşe, ferahlık anlamına Arapça bir söz. Eskiden din adamlarının giydiği, ferah, geniş bir elbiseye fereci denirdi. Ferace bundan gelmiştir.

ferdâ: yarın, gelecek zaman.

ferık: bölüm, takım

Feridun: İran mitolojisinde Zalim Cemşid'in yerine tahta çıkarak hükümdar olur. Aslı Hint-İran Tanrılarından gelmedir.

ferişte: melek, günahsız suçsuz kimse

ferman: emir. tebliğ.

ferraş: döşeyen, döşemeci,hizmetçi, Kâbe'yi süpüren.

fetalına: övgü.

Fe-tebarekallah: Ne kadar bereketli, ne kadar güzel anlamında şaşma bildirir. Allah övmüşte yaratmış anlamında bir söz.

fetva: şeriat üzerine bir konuda miftünün verdiği yargı.

feyl: düşünce, zihniyet.

fırka: parti, grup.

fısk: Hak yolundan ayrılma, isyan etme, günah, suç.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.

arkuru: aykırı, ters

Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.

avurmak: eğilmek, çevirmek.

ayn-i irşid: irşadın ta kendisi, aydınlatma.

azıtmak: yoldan çıkmak, sapıtmak.

bahâdır: yiğit.

bâran: yağmur

bedirlenmiş: ayın on dördüne benzemiş.

berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.

bider: tohum.

büryân: kebap, kızartma.

burdubâr: tahammüllü, yumuşak huylu.

cânib: yön, yan, taraf

cevşen: zırh

cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.

çarkacı: ordunun öncüleri.

çırak: ışık, mum, kandil

dad eylemek: yardım dilemek, yahut yardım etmek.

danışmak: konuşmak.

demde: eğlencede, dolaşmada.

desdimal: el sileceği, yağlık.

dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.

döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.

dürdane: inci tanesi

eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.

emlek: emen.

erkan: esaslar, destekler , direkler, reisler, önemli kişiler.

eytam: yetimler.

fâş: duyurma, açığa vurma, yayma.


fısk: Hak yolundan ayrılma, isyan etme, günah, suç.

gaddar: zulmeden, kıycı.

gâyet: son.

gevher: elmas, değerli taş.

govun: kavun.

gözüngü: ayna.

günü yetmek: günü, zamanı gelmek.

hafid: torun.

Hama kuşağı: Hama şehrinde dokunan bir cins kuşak.

haramzade: anası babası belli olmayan, piç.

hat: kaş, saç, kirpik.

hemrâz: sırdaş.

hicran: ayrılık.

hulle: cennet elbisesi

ıldız: yıldız

ışk: aşk.

ihtisap: belediye başkanının görevi, belediyeye verilen vergi.

inli: dertli, ağıtlı, yaslı

ive: acele.

kâhil: tembel.

kand: şeker.

kâşâne: köşk, konak.

kefaret: günahtan kurtulmak için verilen şeyler.

kend'özü: kendisi.

kıl ile yedilmek: inceden inceye götürülmek, eğitilmek, yetiştirilmek.

kimesne: kimse, kişi.

kolunc: omuz.

küffar: tanrı tanımazlar.

lâl: dilsiz, yakut gibi değerli ve kırmızı taş.

Lokman Hekim: Efsane kahramanı hekim ve bilge kişi. İslamlık'tan önce yaşadığı kabul edilir. Halk inancında uzun ömrün simgesi ve hekimliğin atası sayılır. Lokman Hekim hikayeleri İran ve Türk Edebiyatı'na Arap Edebiyatı'ndan geçmiştir.

makber: mezar. kabir.

mâzıl: çıkarılmış, azledilmiş.

men: ben.

metâ: mal, eşya, sermaye.

milağ: elma, armut, ayva hevengi.

muhannes: kötü insan.

mübah: işlenmesinde sevap ve günah olmayan şey.

mürai: iki yüzlü, riyakar.

name: mektup.

ner: erkek deve.

nuş eylemek: içmek, zevk ve sefa etmek.

ördem: fazilet.

pâyımal: ayaklar altında kalış, ayaklar altında kalmış, mahvolmuş, telef olmuş, sürünmüş.

pusmak: sinmek, başı omuzlara doğru çekerek korkuyla büzülmek.

rahm: acıma, esirgeme, koruma.

Rıdvan: cennet meleği.

sa'd: kutlu, uğurlu.

sala sala: sallıya sallıya.

saya: üç etekli entari, köy entarilerinin ön etekleri içine konan ve çiçek şeklinde kesilen bez, ayakkabı tamircilerinin gön parçası, koyunları sayarak vergisini alan tahsildar.

selef: önceki.

settar: Allah'ın sıfatlarından biri. Örten, kapayan, gizleyen.

sıymak: yenmek, bozguna uğratmak.

söğünmek: sönmek.

sünü: kemik.

şay: duyuru, ilan.

şeyda: çılgın, deli.

taallüm: öğrenme, okuyarak ders alarak elde etme.

tana kalmak: şaşmak.

teberrük: hediye, uğurlu sayma.

tevekkül: işi Tanrı'ya bırakıp yazgıya razı olma.

töhmet: karaçalma, suçlama.

uğrun: gizli

ustager: usta, iyi iş yapan.

üstaz: üstat, usta, hoca.

viribimek: yollamak, göndermek.

yanıl alma: kırmızı parlak elma.

yekte: siyah eteklik, yelek.

yöre: dik, bayır, yokuş, taraf.

zalım: zalim.

zerre: bir şeyin bölünemeyecek kadar en küçük parçası.

zülüf: yüzün iki yanından sarkan saç.