Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"eşkere" kelimesinin anlamı nedir?

eşkere: meydanda, ortada, aşikâr.

eşkere kelimesinin ardından gelen kelimeler

etba: uşaklar, hizmetçiler

evvel bahar: ilkbahar.

eyitmek: söylemek, demek.

eytam: yetimler.

eyvallah: her şeye razı olmak.

eyvan: saray, köşk

eyyâm: günler.

eyyam-ı devlet: mutlu günler.

ezel: başlangıcı bilinmeyen zaman.

ezel ebed: başı ve sonu bilinmeyen zaman.

Ezrayıl: Azrail

fahr: övünme, övünç

fak: tuzak

fakı: fakıh, İslâm hukuk bilimi.

fakih: İslâm hukuk âlimi

fakr: yoksulluk, eksiklik

fâni: ölümlü.

farı: yüce.

farımak: yaşlanmak, ihtiyarlamak, yorulmak.

fâriğ: vazgeçmiş.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.

arkuru: aykırı, ters

Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.

avurmak: eğilmek, çevirmek.

ayn-i irşid: irşadın ta kendisi, aydınlatma.

azıtmak: yoldan çıkmak, sapıtmak.

bahâdır: yiğit.

bâran: yağmur

bedirlenmiş: ayın on dördüne benzemiş.

berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.

bider: tohum.

büryân: kebap, kızartma.

burdubâr: tahammüllü, yumuşak huylu.

cânib: yön, yan, taraf

cevşen: zırh

cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.

çarkacı: ordunun öncüleri.

çırak: ışık, mum, kandil

dad eylemek: yardım dilemek, yahut yardım etmek.

danışmak: konuşmak.

demde: eğlencede, dolaşmada.

desdimal: el sileceği, yağlık.

dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.

döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.

dürdane: inci tanesi

eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.

emlek: emen.

erkan: esaslar, destekler , direkler, reisler, önemli kişiler.


farımak: yaşlanmak, ihtiyarlamak, yorulmak.

ferdâ: yarın, gelecek zaman.

firdevs: cennette altıncı bahçe, sekiz cennetten biri.

gammaz: yalan haber getirip götüren kötü kişi.

gelüğün: gelin

girersevüz: eğer girersek.

gönül düşürmek: âşık olmak.

gülbang: Çeşitli Tasavvuf törenlerinde yüksek sesle okunan dua. Alevi törenlerine gülbank çekmek olarak girmiştir.

güzer eylemek: geçmek.

halas: kurtulma, kurtuluş.

hân: sofra

Harut Marut: İnsanları kötü yola çekmek için dünyaya gönderilen iki melek.

hece: mezar taşı

hezaran: yaprakları dere otuna benzer bir çiçek cinsi.

hor: değersiz, aşağı.

hurrem: sevinçli.

ıralamak: uzaklaştırmak

içün: için.

ilm-i ledün: Tanrı sırlarından ve Tanrı niteliklerinden söz eden bilim.

irmez: ermez, kavuşmaz, ulaşmaz.

kaçan: nasıl, ne vakit.

kâm: istenen, beklenen şey.

karak: bakış, hayal, gözbebeği.

kavvas: oklu asker, bekçi, kapıcı.

Kelimullah: Tanrı buyruğu, Kur'an.

keste peste: aşağılık.

Kırmızı taç: Alevi ve Bektaşî inancına göre Hz. Ali'ye gökten gönderilen kırmızı başlık, Hz. Muhammed'in vefatından sonra Hz. Ali bu tacı giymiştir.

koculmak: kucaklamak.

kökçek: güzel.

Kün: Tanrı'nın evreni yaratırken buyurduğu "ol" emri.

ledün: Tanrı yanı.

mahfi: gizli.

mâsiva: Tanrı'dan başka bütün varlıklar.

meknun: örtülü, gizli, saklı.

merdût: kovulmuş, reddedilmiş, sürülmüş.

mezâhir: Tanrı sıfatlarının belirdiği varlıklar.

miskal: bir ağırlık ölçüsü. Bir buçuk dirhemlik ağırlık ölçüsü. Altın ve diğer değerli madenleri ölçmek için kullanılırdı.

murg: kuş.

müderris: ders okutan, hoca.

naciler: kurtulmuşlar, esenlik ve saadete kavuşanlar.

nazar eylemek: bakmak.

nihan: gizli.

oğrı (uğru): hırsız.

palheng: dizgin, kement.

perrü bal: kanat.

posunmak: sinmek, korkmak.

râz: sır, giz.

ruz u şeb: gece ve gündüz.

sağrı: sırt, arka.

salyane: salgın, vergi, yıllık saptanan para.

sedir: üstü halı, kilimle örtülü, minderli, yastıklı kerevet, divan.

ser: baş.

seza: layık.

sivâ: Tanrı'dan başka her şey.

sûk: çarşı, pazar yeri.

şahbaz: yiğit, güçlü, iri bir tür akdoğan.

şems: güneş.

şirk: ortak tanımak, Tanrı'ya ortak koşmak.

taht: hükümdarların oturduğu büyük, süslü koltuk.

tarik: yol

tehî: boş.

tıflı nareste: ergenlik yaşına ermemiş genç.

turfanda: taze, yeni.

umman: büyük deniz, engin deniz, okyanus.

üğrümek: sallamak.

vaya: fayda.

yalaz: parlak.

yavu kılmak: yitirmek.

yetirmek: yetiştirmek, eriştirmek.

yuvanmak: ağırdan almak.

zebun olmak: birinin elinde perişan olmak.

zinhar: asla, sakın ha.