Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"elif" kelimesinin anlamı nedir?

elif: Arap alfabesinin ilk harfi. İnanılır ki, öteki harflerin hepsi elifi yapan noktanın çeşitli bükülmelerinden ortaya çıkmıştır. Elif böylece, her bilginin kaynağı, her işin başı sayılmıştır. Uzun ve ince olması nedeniyle Divan şairlerimiz sevgililerinin boyunu elife benzetmişlerdir.

elif kelimesinin ardından gelen kelimeler

elifterezisi: uzun ve hafif yay biçimi.

elvan: renk.

em: ilaç, çare.

emcek: meme

eme: hala

emlek: emen.

emlik kuzu: süt kuzusu, süt emme çağındaki kuzu.

emmare: emreden, zorlayan, cebreden.

emmi: amca.

Emirler: Mersin yöresinde bir köy.

emr ü nem: Tanrı buyruğuna uymak, balçık içine uzanıp kalmak.

emr ü nefy: emirler ve yasaklar.

emval: mallar

enden: ondan, işaretten.

Enel-Hakk: Ben Tanrı'yım, Ben Allah'ım. Tasavvufun en yüksek derecesine varan Sufi kendini Tanrı ile bir olmuş saydığı için ben Tanrı'yım diyebilmektedir. Hallac-ı Mansur bunu söylediği için 922'de Bağdat'ta asılmıştır.

engel: düşman, rakip

engûr: üzüm

enik: kedi ve köpek yavrusu.

epsem: dilsiz, konuşmayan.

er: erkek, yiğit, derviş, tarikat yolcusu

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.

arkuru: aykırı, ters

Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.

avurmak: eğilmek, çevirmek.

ayn-i irşid: irşadın ta kendisi, aydınlatma.

azıtmak: yoldan çıkmak, sapıtmak.

bahâdır: yiğit.

bâran: yağmur

bedirlenmiş: ayın on dördüne benzemiş.

berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.

bider: tohum.

büryân: kebap, kızartma.

burdubâr: tahammüllü, yumuşak huylu.

cânib: yön, yan, taraf

cevşen: zırh

cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.

çarkacı: ordunun öncüleri.

çırak: ışık, mum, kandil

dad eylemek: yardım dilemek, yahut yardım etmek.

danışmak: konuşmak.

demde: eğlencede, dolaşmada.

desdimal: el sileceği, yağlık.

dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.

döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.

dürdane: inci tanesi

eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.


erbi: püsküllü saç bağı.

eşkâl: bçimler, şekiller.

farımak: yaşlanmak, ihtiyarlamak, yorulmak.

ferdâ: yarın, gelecek zaman.

firdevs: cennette altıncı bahçe, sekiz cennetten biri.

gammaz: yalan haber getirip götüren kötü kişi.

gelüğün: gelin

girersevüz: eğer girersek.

gönül düşürmek: âşık olmak.

gülbang: Çeşitli Tasavvuf törenlerinde yüksek sesle okunan dua. Alevi törenlerine gülbank çekmek olarak girmiştir.

güzer eylemek: geçmek.

halas: kurtulma, kurtuluş.

hân: sofra

Harut Marut: İnsanları kötü yola çekmek için dünyaya gönderilen iki melek.

hece: mezar taşı

hezaran: yaprakları dere otuna benzer bir çiçek cinsi.

hor: değersiz, aşağı.

hurrem: sevinçli.

ıralamak: uzaklaştırmak

içün: için.

ilm-i ledün: Tanrı sırlarından ve Tanrı niteliklerinden söz eden bilim.

irmez: ermez, kavuşmaz, ulaşmaz.

kaçan: nasıl, ne vakit.

kâm: istenen, beklenen şey.

karak: bakış, hayal, gözbebeği.

kavvas: oklu asker, bekçi, kapıcı.

Kelimullah: Tanrı buyruğu, Kur'an.

keste peste: aşağılık.

Kırmızı taç: Alevi ve Bektaşî inancına göre Hz. Ali'ye gökten gönderilen kırmızı başlık, Hz. Muhammed'in vefatından sonra Hz. Ali bu tacı giymiştir.

koculmak: kucaklamak.

kökçek: güzel.

Kün: Tanrı'nın evreni yaratırken buyurduğu "ol" emri.

ledün: Tanrı yanı.

mahfi: gizli.

mâsiva: Tanrı'dan başka bütün varlıklar.

meknun: örtülü, gizli, saklı.

merdût: kovulmuş, reddedilmiş, sürülmüş.

mezâhir: Tanrı sıfatlarının belirdiği varlıklar.

miskal: bir ağırlık ölçüsü. Bir buçuk dirhemlik ağırlık ölçüsü. Altın ve diğer değerli madenleri ölçmek için kullanılırdı.

murg: kuş.

müderris: ders okutan, hoca.

naciler: kurtulmuşlar, esenlik ve saadete kavuşanlar.

nazar eylemek: bakmak.

nihan: gizli.

oğrı (uğru): hırsız.

palheng: dizgin, kement.

perrü bal: kanat.

posunmak: sinmek, korkmak.

râz: sır, giz.

ruz u şeb: gece ve gündüz.

sağrı: sırt, arka.

salyane: salgın, vergi, yıllık saptanan para.

sedir: üstü halı, kilimle örtülü, minderli, yastıklı kerevet, divan.

ser: baş.

seza: layık.

sivâ: Tanrı'dan başka her şey.

sûk: çarşı, pazar yeri.

şahbaz: yiğit, güçlü, iri bir tür akdoğan.

şems: güneş.

şirk: ortak tanımak, Tanrı'ya ortak koşmak.

taht: hükümdarların oturduğu büyük, süslü koltuk.

tarik: yol

tehî: boş.

tıflı nareste: ergenlik yaşına ermemiş genç.

turfanda: taze, yeni.

umman: büyük deniz, engin deniz, okyanus.

üğrümek: sallamak.

vaya: fayda.

yalaz: parlak.

yavu kılmak: yitirmek.

yetirmek: yetiştirmek, eriştirmek.

yuvanmak: ağırdan almak.

zebun olmak: birinin elinde perişan olmak.

zinhar: asla, sakın ha.