"ehlidil" kelimesinin anlamı nedir?
ehlidil: gönül eri, sevecen.
ehlidil kelimesinin ardından gelen kelimeler
ejderha: büyük canavar. büyük yılan.
ekdam: gayret ve sebatla çalışma.
el aman: bozgun ve sızlanma anlatır.
Elest Bezmi: Tanrı kulları yaratınca onlara, "ben sizin Tanrınız değil miyim?" diye sorar. Elest'in lugat anlamı "değil miyim?"dir. Bu sorunun sorulduğuna inanılan meclise Elest Bezmi denir.
elif: Arap alfabesinin ilk harfi. İnanılır ki, öteki harflerin hepsi elifi yapan noktanın çeşitli bükülmelerinden ortaya çıkmıştır. Elif böylece, her bilginin kaynağı, her işin başı sayılmıştır. Uzun ve ince olması nedeniyle Divan şairlerimiz sevgililerinin boyunu elife benzetmişlerdir.
emmare: emreden, zorlayan, cebreden.
emr ü nem: Tanrı buyruğuna uymak, balçık içine uzanıp kalmak.
Hızlı kelimeler listesi
âbşar: su şırıltısı, çağıltı.
alçah: alçak, yüksel olmayan.
Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.
berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.
cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.
demde: eğlencede, dolaşmada.
dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.
döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.
eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.
Enel-Hakk: Ben Tanrı'yım, Ben Allah'ım. Tasavvufun en yüksek derecesine varan Sufi kendini Tanrı ile bir olmuş saydığı için ben Tanrı'yım diyebilmektedir. Hallac-ı Mansur bunu söylediği için 922'de Bağdat'ta asılmıştır.
gafil: habersiz, dikkatsiz.
gazel: sararmış yaprak, kurumuş yaprak.
gılman: cennetekilere hizmet eden yakışıklı delikanlı.
hamayıl: hamail, muska, tılsım, bağ.
hared: hışım etmek, men etmek, engel olmak, yasaklamak.
hâtif: yitikler evreninden haber veren melek.
ibadet: Tanrı buyruklarını yerine getirme, Tanrı'ya yönelik saygı davranışı, tapmma, kült.
kırab: tek renk ipek dokuma baş örtüsü.
kinaye: düşünülen şeyi dolaylı olarak anlatmak, dokundurmak.
kopuz: at kılından telleri olan bir müzik aleti.
kühüstan: dağlık yer, dağı çok olan mevki.
mâbut: kendisine ibadet olunan, Tanrı, Allah.
Mâlik: her şeyin Sahibi, Sahip olan, Tanrı. Cehennemde Zebanilerin başı olan melek
minber: camide imamın namaz kıldırmak için önünde oturduğu oyuk yer.
müptelâ: belaya uğramış, bir şeye tutulmuş, düşkün, âşık.
mürşit: terbiye eden, yetiştiren geliştiren kimse.
nareste: küçük çocuk, ergenlik çağına varmamış çocuk.
Nuşirvan: İran'da Milâdi (531 - 579) tarihleri arasında hükümdarlık etmiş Sâsâni padişahı olup adâlet ve doğruluğu ile meşhur olmuştur.
pir: 1. Hak katından aşıklık bağışlanmışlara dolu bade sunan Hızır. 2. Yaşlı, büyük, ihtiyar reis, bir tarikatın kurucusu, tarikatta ulu kişi, herhangi bir meslek ve sanatın kurucusu.
salan: davar avlusu, toplantı yeri,düzlük sağ taraf,ucu toplu zincirli bir nevi savaş tokmağı.
sifî: güzel gözlü bir kuş.
sulb: soy, sülale, zürriyet.
şeyd: bal. gömeç balı, asel.
yelmek: koşmak, telaş ve aceleyle yürümek.