Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"efgan" kelimesinin anlamı nedir?

efgan: acı ile bağırıp çağırma, feryat, figan

efgan kelimesinin ardından gelen kelimeler

efil: yavaş.

efkâr: kederli düşünce.

eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.

efsun: sihir, büyü.

eğin: omuz, sırt.

eğlim: kıvrım.

eğn: üst, boyun, arka, sırt.

eğnine: üstüne.

eğva: azdırma, baştan çıkarma.

Ehl-i beyt: Hane halkı, Hz. Muhammet'in ailesi. Hz. Muhammet, Hz Ali, Hz. Fatma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin.

ehlidil: gönül eri, sevecen.

ejderha: büyük canavar. büyük yılan.

ekber: büyük.

ekdam: gayret ve sebatla çalışma.

el aman: bozgun ve sızlanma anlatır.

Elest Bezmi: Tanrı kulları yaratınca onlara, "ben sizin Tanrınız değil miyim?" diye sorar. Elest'in lugat anlamı "değil miyim?"dir. Bu sorunun sorulduğuna inanılan meclise Elest Bezmi denir.

elif: Arap alfabesinin ilk harfi. İnanılır ki, öteki harflerin hepsi elifi yapan noktanın çeşitli bükülmelerinden ortaya çıkmıştır. Elif böylece, her bilginin kaynağı, her işin başı sayılmıştır. Uzun ve ince olması nedeniyle Divan şairlerimiz sevgililerinin boyunu elife benzetmişlerdir.

elifterezisi: uzun ve hafif yay biçimi.

elvan: renk.

em: ilaç, çare.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.

arkuru: aykırı, ters

Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.

avurmak: eğilmek, çevirmek.

ayn-i irşid: irşadın ta kendisi, aydınlatma.

azıtmak: yoldan çıkmak, sapıtmak.

bahâdır: yiğit.

bâran: yağmur

bedirlenmiş: ayın on dördüne benzemiş.

berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.

bider: tohum.

büryân: kebap, kızartma.

burdubâr: tahammüllü, yumuşak huylu.

cânib: yön, yan, taraf

cevşen: zırh

cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.

çarkacı: ordunun öncüleri.

çırak: ışık, mum, kandil

dad eylemek: yardım dilemek, yahut yardım etmek.

danışmak: konuşmak.

demde: eğlencede, dolaşmada.

desdimal: el sileceği, yağlık.

dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.

döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.

dürdane: inci tanesi


emcek: meme

erdi: geldi.

evvel bahar: ilkbahar.

farz: 1.Müslümanlıkta özür olmadıkça yapılması zorunlu, yapılmaması günah sayılan Tanrı buyruğu. 2.Doğru sonuca varmak için yapılması zorunlu olan.

ferişte: melek, günahsız suçsuz kimse

fitne: bela, sıkıntı, ara bozma, karışıklık çıkarma.

gapuvan: kapına.

genc: hazine.

giriv: bağırma, çığlık.

gövel: gök mavisi

gülşen: gül bahçesi.

Hâbil: Hz. Âdem'in oğularından biri.

hali: tenha, boş, sahipsiz yer, kayıtsız, uzak.

hâne: ev, gönül.

has: iyi, güzel, en güzel.

hedeng: ok.

hışmeylemek: kızmak.

höşmerim: peynirle yapılan bir tatlı.

Hüdâ: Tanrı, Allah

ırılmak: ayrılmak, uzaklaşmak, yorulmak.

iflâh olmak: kurtulmak.

imdi: şimdi, buna göre, bu durumda, artık.

irtikâp: bir kötülük işleme, yiyicilik, rüşvet yeme.

kada: kaza, bela

kamet: namaza başlama işareti, namaz kılmak için okunan ezan. Boy, boy-pos, endam.

karavaş: kul, köle.

kayıkmak: sapmak, dönmek.

kemha: bir çeşit kumaş.

ketimek: kırpmak, gedik açmak.

kıyam: ayağa kalkmak, namazda ayakta durmak.

koduk: sıpa.

köşek: deve yavrusu.

künh: temel, öz.

lengi: topallık, aksaklık.

mâhi: balık.

mesnet: muvazene, denge, dayanak.

mekrümet: kerem, izzet, şeref.

merek: dam, ahır, kulübe, samanlık.

micuz: huy.

mişvar: tavır, hareket, gidiş.

musahhar: ele geçirilmiş.

mülevves: kirli, pis, bulaşık, alıkoyulup sonraya bırakılmış veya durdurulmuş olan. Karışık, intizamsız.

nagam: nağmeler, güzel sesler.

necât: kurtuluş.

nisar: saçan, saçıcı, saçıp dökme.

onmak: rahata kavuşmak.

parlı: parlak, ışıldayan, göz kamaştırıcı.

pervane: mumun, ışığın çevresinde uçuşan küçük kelebek.

pul: eskiden kullanılan akçadan küçük para.

rehvan: yolda giden, yürüyen.

rükû: eğilmek, namazda eller dizde eğilmek.

sahat: saat.

sarvan: çadır, gölgelik, kervan başı, tahtadan yapılmış balık sırtı şeklinde çanta.

seğdirmek: koşmak.

sergerdan: başı dönmüş, şaşkın.

sığın: bir geyik türü.

sofi: tasvvuf yolunu tutan kimse. İslam felsefecisi.

sûz: sıcaklık, yanma, yanış.

şahne: vergi toplayıcı, tahsildar.

şerha: yarık.

şivekâr: nazlı, cilveli.

talak: boşama.

tavaf: çevresini dolaşmak.

telek: kuş tüyü

tımar: devlet tarafından geçim için verilen toprak.

tülü maya: güzel tüylü deve.

urmak: vurmak.

ümmet: bir peygambere inanıp bağlanan cemaat.

velekad: asalet, iyilik.

yalbırdak: çıplak, yalın, kılıfsız, parlak.

yaylamak: gezip dolaşmak, yaylaya çıkmak, kokmak.

yıkışmak: güreşmek.

zağlı: iyi bilenmiş.

zekât: İslam inanışına göre helallığını sağlamak için mal ve paranın her yıl dağıtılması gereken kırkta biri.

zıbın: bezden yapılma iç hırkası veya iç gömleği.