Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"büke" kelimesinin anlamı nedir?

büke: çevresi ormanlık yüksek ve çıplak tepe

büke kelimesinin ardından gelen kelimeler

bülbül teki: bülbül gibi.

bülend: yüksek.

bünyâd: kurma, yapma, temel.

bünyan: yapı, bina.

bürünüptür: bürünmüştür.

cad: darı ekmeği.

câh: yer, mevki.

cahallığ: gençlik çağı.

caht: bile bile inkar etme.

Calinos: Eski Yunan'da yaşamış, Bergamalı hekim.

can: ruh, yaşam.

canal: canan, sevgili.

canan: gönülden sevilen, gönül verilmiş olan kadın.

cânib: yön, yan, taraf

cansız at: tabut, salaca.

câr: çağrı, yardım, imdat.

cayız: caiz, olabilir, yakışık alan.

cazu: 1. Cadı, oyunbaz. 2. Çok güzel.

cebbar: zorlayan, güçlü.

cecim: örtü ya da perde olarak kullanılan ince kilim.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.

arkuru: aykırı, ters

Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.

avurmak: eğilmek, çevirmek.

ayn-i irşid: irşadın ta kendisi, aydınlatma.

azıtmak: yoldan çıkmak, sapıtmak.

bahâdır: yiğit.

bâran: yağmur

bedirlenmiş: ayın on dördüne benzemiş.

berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.

bider: tohum.

büryân: kebap, kızartma.

burdubâr: tahammüllü, yumuşak huylu.


cecim: örtü ya da perde olarak kullanılan ince kilim.

cılga: ince yol.

çeh: kuyu, çukur.

çerp: yağlı

çiyn: omuz.

dahleylemek: aleyhte bulunmak, yermek.

dâvî: dava

depe: taraf, yön, cihet

deşirmek: devşirmek, toplamak.

div: dev, şeytan, cin.

dûd: duman, tütün

düşvâr: güç, zor

eğva: azdırma, baştan çıkarma.

emr ü nefy: emirler ve yasaklar.

eskin: süratli

ezel ebed: başı ve sonu bilinmeyen zaman.

fem: ağız

fısk: Hak yolundan ayrılma, isyan etme, günah, suç.

gaddar: zulmeden, kıycı.

gâyet: son.

gevher: elmas, değerli taş.

govun: kavun.

gözüngü: ayna.

günü yetmek: günü, zamanı gelmek.

hafid: torun.

Hama kuşağı: Hama şehrinde dokunan bir cins kuşak.

haramzade: anası babası belli olmayan, piç.

hat: kaş, saç, kirpik.

hemrâz: sırdaş.

hicran: ayrılık.

hulle: cennet elbisesi

ıldız: yıldız

ışk: aşk.

ihtisap: belediye başkanının görevi, belediyeye verilen vergi.

inli: dertli, ağıtlı, yaslı

ive: acele.

kâhil: tembel.

kand: şeker.

kâşâne: köşk, konak.

kefaret: günahtan kurtulmak için verilen şeyler.

kend'özü: kendisi.

kıl ile yedilmek: inceden inceye götürülmek, eğitilmek, yetiştirilmek.

kimesne: kimse, kişi.

kolunc: omuz.

küffar: tanrı tanımazlar.

lâl: dilsiz, yakut gibi değerli ve kırmızı taş.

Lokman Hekim: Efsane kahramanı hekim ve bilge kişi. İslamlık'tan önce yaşadığı kabul edilir. Halk inancında uzun ömrün simgesi ve hekimliğin atası sayılır. Lokman Hekim hikayeleri İran ve Türk Edebiyatı'na Arap Edebiyatı'ndan geçmiştir.

makber: mezar. kabir.

mâzıl: çıkarılmış, azledilmiş.

men: ben.

metâ: mal, eşya, sermaye.

milağ: elma, armut, ayva hevengi.

muhannes: kötü insan.

mübah: işlenmesinde sevap ve günah olmayan şey.

mürai: iki yüzlü, riyakar.

name: mektup.

ner: erkek deve.

nuş eylemek: içmek, zevk ve sefa etmek.

ördem: fazilet.

pâyımal: ayaklar altında kalış, ayaklar altında kalmış, mahvolmuş, telef olmuş, sürünmüş.

pusmak: sinmek, başı omuzlara doğru çekerek korkuyla büzülmek.

rahm: acıma, esirgeme, koruma.

Rıdvan: cennet meleği.

sa'd: kutlu, uğurlu.

sala sala: sallıya sallıya.

saya: üç etekli entari, köy entarilerinin ön etekleri içine konan ve çiçek şeklinde kesilen bez, ayakkabı tamircilerinin gön parçası, koyunları sayarak vergisini alan tahsildar.

selef: önceki.

settar: Allah'ın sıfatlarından biri. Örten, kapayan, gizleyen.

sıymak: yenmek, bozguna uğratmak.

söğünmek: sönmek.

sünü: kemik.

şay: duyuru, ilan.

şeyda: çılgın, deli.

taallüm: öğrenme, okuyarak ders alarak elde etme.

tana kalmak: şaşmak.

teberrük: hediye, uğurlu sayma.

tevekkül: işi Tanrı'ya bırakıp yazgıya razı olma.

töhmet: karaçalma, suçlama.

uğrun: gizli

ustager: usta, iyi iş yapan.

üstaz: üstat, usta, hoca.

viribimek: yollamak, göndermek.

yanıl alma: kırmızı parlak elma.

yekte: siyah eteklik, yelek.

yöre: dik, bayır, yokuş, taraf.

zalım: zalim.

zerre: bir şeyin bölünemeyecek kadar en küçük parçası.

zülüf: yüzün iki yanından sarkan saç.