"ayağ" kelimesinin anlamı nedir?
ayağ: kadeh
ayağ kelimesinin ardından gelen kelimeler
ayakça: ayak kelepçesi, ayak bağı.
ayan: açık, belli, ortada.
aydur: söyler, der, der ki.
aydar: söyler, der, der ki.
eydür: söyler, der, der ki.
Ayet: Kur'an'ın herhangi bir cümlesi.
Ayet-i Kurba: Kur'an Şura suresinin 23. ayeti. Burada "Ya Muhammed sen ümmetine söyle ki; size tebliğ ettiğim din hükümlerine mukabil akrabana (yakınlarına) muhabbetten başka bir şey istemem" denmektedir. Ayette "akrabanın karşılığı; fil-kurba" sözcüğü bulunduğu için ayet bu adla anılmaktadır.
aymak: söylemek, hitab etmek. 2- uyanmak, farkına varmak.
Ayn el yakin: gönül gözü. Tanrı'yı gerçek olarak gözle görerek bilme, sofilere göre bilgi, bilmek, görmek ve olmak aşamalarına ayrılır. Bir şeyi bilmeye "ilm-el yakıyn", bilgisini görüş haline getirmeye "ayne'l yakıyn", bilginin oluş haline gelmesine "Hakk el yakıyn" denir.
ayn-i cem: Bektaşî ve Alevî'lerin kabul töreni.
Hızlı kelimeler listesi
âbşar: su şırıltısı, çağıltı.
alçah: alçak, yüksel olmayan.
Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.
bahil: nekes, cimri, şurdan sıkıp şurdan yalayan.
barı: bari, hiç değilse, hiç olmazsa.
beka: kalma, kalım,sürme, yaşama.
cayız: caiz, olabilir, yakışık alan.
dağlanmak: 1 .Kızgın demirle damgalanmak. 2. Yanmak. 3.Sağaltma amacıyla vücudun yaralı ve sayrılıklı bölümlerinin kızgın demirle yakılması.
temren: okun ucundaki sivri demir.
diriğ: dirlik, geçim, yaşayış, esirgeme, yasaklama.
dudu: papağan türünden, taklit yapan bir kuş.
ervâh: ruhlar, canlar, yaşamın cevherleri
fehm: anlama, anlayış, izan.
fetva: şeriat üzerine bir konuda miftünün verdiği yargı.
fuzul: fazla şey, lüzumsuz söz.
gergef: üzerine nakış işlemek için kumaşın ya da bezin gerildiği çerçeve, germe çerçevesi.
hadini: acele et, harekete geç.
halvet: yalnızlık, tenha yer, tenhaya çekilme.
haşimi: yüzdeki benlere biçimlerine göre verilen bir ad.
hicap: perde, örtü, utanma.
hüzn: üzüntü, tasa, üzünç.
ıs: sahip. Örneğin, "bostan ıssı" ifadesi "bostan sahibi" anlamına gelir.
iğva: hırslandırma, kışkırtma.
işve: kadınların hoş aldatıcı tavırları, naz, cilve.
kaykımak: geri dönmek, meyletmek, temayül göstermek.
kile: buğday ve arpa ölçeği olarak kullanılan tahtadan yapılmış kap.
küşat: açış, açılış merasimi, açma, fethetme.
mihnet: zahmet, eziyet, gam, keder, sıkıntı, bela.
muti: itaat eden, boyun eğen, bağlı.
revan: yürüyen, giden, akan.
sal: tabut, düzlük, yayla.
sırat: cehennemin üstüne gerilmiş kıldan ince kılıçtan keskin köprü.
şûride: perişan, âşık, tutkun.
tan etmek: hoş görmemek, kötülemek, yermek, ayıplamak.
tor: acemi, toy, alışmamış.
yallım: yalçın, çıkması güç, sivri kaya.
yeğin: çabuk, suyun çok ve kuvvetli akışı.
yorağ: pabucun üst kısmı.
zerbab: sırma ile dokunmuş kumaş.
zülâl: temiz su, tatlı, soğuk su, hafif güzel su.