Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"aşina" kelimesinin anlamı nedir?

aşina: bildik, tanıdık.

aşina kelimesinin ardından gelen kelimeler

aşna: bildik, tanıdık.

Aşk dolusu: Halk inancına göre Pir'in, Üçler'in, Erenler'in içirdiği aşk şarabı.

ataş: ateş.

ati: iyilik, ihsan.

atlanıban: atla, atlanarak, atlı olarak.

atlanuben: atla, atlanarak, atlı olarak.

avaz: ses, ün, şöhret.

avaze: ses, ün, şöhret.

avdet: dönüş.

avlak: av yapılan yer.

avn: yardım, yardım eden.

avsın: büyü, tılsım.

avurd: yanağın iç tarafı, boş yeri.

avurmak: eğilmek, çevirmek.

ayak yalını: yalın ayak.

ayağ: kadeh

ayakça: ayak kelepçesi, ayak bağı.

ayan: açık, belli, ortada.

Ayat: Ayetler.

aydıvar: diyiver, söyle.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.

arkuru: aykırı, ters

Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.


aydur: söyler, der, der ki.

ayyar: hileci, desiseci.

bâde: içki, şarap.

bahr-ı zulmet: zulmet denizi.

baş eylemek: yara açmak.

belik: uzun ince saç örgüsü.

beyhuşt: kökünden, dibinden kopmuş olan, koparılmış.

bi-vefa: vefasız.

boyağ: boya.

bülbül teki: bülbül gibi.

cicim: örtü ya da perde olarak kullanılan ince kilim.

cırnak: tırnak.

çâk: yarık, yırtık, yırtmaç.

çerviş: yemekteki yağ.

çizmek: çözmek.

daim: sürekli, her an, daima.

davulbaz: büyük davul, davul çalan.

deprenmek: kımıldamak, hareket etmek, sarsılmak.

devinmek: kımıldamak, iki yana dönüp sallanmak.

divan durmak: ayakta saygıyla durmak.

duhan: duman, tütün

eazi: aziz, izzetli, yüksek.

Ehl-i beyt: Hane halkı, Hz. Muhammet'in ailesi. Hz. Muhammet, Hz Ali, Hz. Fatma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin.

emval: mallar

esma: ismin çoğulu, isimler.

Ezrayıl: Azrail

fena: yok olma, yokluk, geçiş gitme. Tasavvufta maddi varlıktan sıyrılıp Hakk'a ulaşma.

fidanrıar: fidanlar.

gaf: gaflet hali.

gayıtmak: dönmek, geri dönmek.

Geyikli Hasan: On dördüncü yüzyılda yaşamış, Bursa'nın Osmanlılarca ele geçirilmesine katılmış, Baba İlyas dervişlerinden bir Sufi. Geyiklerle gezip arkadaşlık ettiği için bu adı almış.

goynuvan: koynuna.

gulgule: çığlık, gürültü, patırtı.

günüz: gündüz.

hâk: toprak.

hamakat: ahmaklık, anlayışsızlık.

harc: vergi, bir iş için kullanılan madde, bir işe sarfedilen emek, sarf.

hatar: tehlike.

hercai: 1.Hiçbir şeyde kararlı olmayan kimse, gelgeç, yeltek. 2.Aşkta değişken.

Hicret: Memleketten memlekete göç, Hz. Peygamber'in Mekke'den Medine'ye göç etmesi ki İslam takviminde tarih başı sayılır.

hulle donu: cennette hurilerin giyeceği elbise.

ılgar: verilmiş söz, ant.

ıvaz: karşılık, taviz.

muhtesip: belediye başkanının görevi, belediyeye verilen vergi.

ins ü can: insanlar ve cinler.

ivmek: acele etmek.

kahr: kahır, dert.

kanda: nerde, nerede.

kat: ön, huzur.

keffaret: karşılık

kerem: merhamet, bağışlama, onur, lûtuf, iyilik.

kıl ü kal: dedikodu.

kiraman katibi: insanların iki tarafında bulunup, sevaplarını ve günahlarını yazan meleklerin adı.

konalka: konak, konaklama yeri

küfran: iyilik bilmemek, gördüğü iyiliği unutmak, insanlığını unutmak.

lâin: lânetli, kovulmuş, istenilmeyen.

maad: dönülen, dönüp gidilecek yer. ahret, dünyadan sonraki yaşam.

maksut: maksat, amaç.

mazul: çıkarılmış, azledilmiş.

menal: ele geçirilen, sahip olunan varlık; mal, mülk.

metel: şaşkın.

milk: mülk.

muhannet: korkak, alçak, kadın gibi, kalleş.

mübâriz: dövüşçü, kavga eden.

mürde: ölmüş

namlı namlı: öbek öbek, parça parça, bölük bölük.

nerban: deveci.

nuşin: lezzetli, tatlı.

ören: virane.

payvend: köstek, atın ayağına vurulan bağ, bukağı.

pilte: fitil.

rahman: merhamet sahibi, Tanrı.

rıza: memnunluk, istek, arzu.

saddak: doğrulama sözü, doğrudur demek.

salaca: tabut, teneşir.

sayış günü: kıyamet günü.

selîm: doğru, temiz.

seyil: sahil, kıyı.

sim: gümüş, gümüş, tel, ziynet, süs eşyası.

subh: sabah vakti.

sünük: kemik.

Şeddad: Tanrılık davasında bulunan ilk hükümdar. İrem kentinin kurucusu.

şeyda bülbül: gülün sevgisiyle kendini yitirmiş bülbül.

tâat: Tanrı buyrukları, ibadet.

tanış: tanıdık kimse, bildik.

tecdid: yenileme, yeniden yapma.

tevhit: birlemek, Tanrı'yı bilmek.

tûba: cennette bulunduğuna inanılan çeşitli lezzetli yemişler veren bir ağaç.

uğur: ön.

usul: ölçülü, mevzun, uzun, uslu, akıllı.

üşmek: toplanmak.

visâl: kavuşma, sevgiliye kavuşma.

yarağ: gerekli.

yeksan: yerle bir, birlikte, beraber, her zaman, denk, bir, eşit.

yuka: ince.

zâr: ağlama, inleme.

zerrin: altından yapılma, altın görünüşlü, altın renkli.

zülfbend: saç bağı.