Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"âsâ Âdem" kelimesinin anlamı nedir?

âsâ Âdem: Adem Peygamber yapılmaması gereken şeyi yaptı şeytana uydu. Yunus hem Ademi sen yarattın, hem de ona yapılmaması gereken şeyi yaptırdın diye Tanrı'ya sitem ediyor.

âsâ Âdem kelimesinin ardından gelen kelimeler

âsân: kolay, rahat

Ashâb-ı Süffa: Yoksul oldukları için Hz. Muhammed'in mescidi sofasında yatıp kalkan yakınları.

asitan: dergah, tekke, kapı eşiği.

aslı hariç: soyu belirsiz, yabancı.

asl-ı kân: madenler aslı, değerler temeli.

aslı kıt: soysuz, verimsiz.

aslı pak: temiz, soylu.

asrık: yük.

assı: kâr, fayda, kazanç.

asuman: gökyüzü, sema.

asman: gökyüzü, sema.

: yemek.

Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.

aşırma: kova, bakraç.

aşiyan: kuş yuvası, ev, mesken

aşıyane: yuva.

aşikâr: belli, meydanda, açık.

eşker: belli, meydanda, açık.

aşina: bildik, tanıdık.

aşna: bildik, tanıdık.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.

arkuru: aykırı, ters


Aşk dolusu: Halk inancına göre Pir'in, Üçler'in, Erenler'in içirdiği aşk şarabı.

aydar: söyler, der, der ki.

âzam: en yüksek, ulu.

baden: semiz, iri gövdeli kimse.

bahri: deniz eri.

batıl: boş, beyhude, yalan, çürük.

bencileyin: benim gibi.

Beyrek: Oğuzlar'ın destan kahramanı "Bamsı Beyrek". Bamsı Beyrek destanının en eski kolu -biçimi- "Dede Korkut Kitabı"ndadır. Beyrek'in mezarının Bayburt'ta, Duduzar köyünde olduğu inancı yaygındır.

bihter: daha iyi, çok iyi, en iyi.

boymul: boynu siyah koyun.

bülend: yüksek.

cefa: büyük sıkıntı, üzgü.

cidar: duvar.

çakır dikeni: yuvarlak meyveli bir çeşit diken.

çeşm: göz.

çizginmek: dönüp dolaşmak.

dak: kusur, eksiklik, alay

davlunbaz: büyük davul, davul çalan.

dercetmek: toplamak.

devlik: geçim, idare.

divane: deli, âşık.

dûr: ırak, uzak

ebrişim: kalınca bükülmüş ipek, iplik, saç, ibrişim.

ehlidil: gönül eri, sevecen.

enden: ondan, işaretten.

esr: yüzyıl.

fahr: övünme, övünç

fena mülkü: geçici dünya, kendi varlığından geçme.

figan: acıyla bağırma, inleme.

Gaffar- üz- zünûb: günahları bağışlayıcı, Tanrı.

gazal: ceylan, âhu.

gıl: düşmanlık, balçık.

göbelek: mantar.

gûlam: sakalı bıyığı çıkmamış delikanlı, genç, tutsak, köle

gürk: kuluçka.

hak kalemi: alın yazısı, talih.

hamaret: kızıllık.

harcı: çaba.

hatem: çok cömert, mühür, üstü mühürlü yüzük, Arap kabileleri arasında tanınmış "Tayyi" kabilesine mensup ve cömertliği ile tanınmış "İbnü Abd-illah Bin Sad'ın lakabı.

hergiz: asla.

hidayet: olgunluk, doğru yolu bulmak.

hûmar: içkinin verdiği sersemlik, baş ağrısı.

ılgın: yavaş.

ıyan(ayan): açık, belli.

ihvan: candan bağlı arkadaş, dost, tarikat arkadaşları.

ins ü cin: insan ve cinler.

izik: ten

kail: razı.

kandan: nerden, nereden.

katakulli: dalavere

kek: dilek, arzu, istek.

keremkâni: iyi huylu, güzel huylu.

kılmak: etmek, eylemek, yapmak.

kiriş: ince bağırsaktan yapılan saz teli.

kopmak: olmak, sultan koptu; sultan oldu.

küfür: imansızlık.

lâmekân: evsiz, mekânsız, yersiz.

mead: dönülen, dönüp gidilecek yer. ahret, dünyadan sonraki yaşam.

malamat: ortaya çıkarma, açıklama.

meâb: dönülüp varılacak yer.

men arefe nefsihu: nefsini bilen Tanrı'yı bilir.

mevc: dalga.

milket: mülk.

muhib: seven, sevgi besleyen, dost.

mübtelâ: belaya uğramış, bir şeye tutulmuş, düşkün, âşık.

mürebbi: terbiye eden, yetiştiren geliştiren kimse.

nar: ateş.

neste: nesne, şey.

Nuşirevan: İran'da Milâdi (531 - 579) tarihleri arasında hükümdarlık etmiş Sâsâni padişahı olup adâlet ve doğruluğu ile meşhur olmuştur.

örün: virane.

penah: korunma, sığınma.

pinhan: gizli.

rahmet: yağmur.

rızk: nimet

sadır: göğüs.

salak: davar avlusu, toplantı yeri,düzlük sağ taraf,ucu toplu zincirli bir nevi savaş tokmağı.

sayru: hasta.

selki: hafif, yeğin.

seyfi: güzel gözlü bir kuş.

sin: mezar.

sufat: sıfat, surat, yüz.

süngük: kemik.

şehd: bal. gömeç balı, asel.

şıvga: ince fidan dalları, yeni sürmüş ince düz dallar.

tab: huy, yaratılış.

tanlacak: seher vaktinde.

tecella: Tur Dağı'nda Tanrı'nın Musa'ya görünüşü.

teyin: sincap cinsinden bir hayvan.

tuğ: Başlangıçta Türklerce kutsal sayılan ve kutas-kotas adı verilen Tibet öküzünün, sonraları atın kuyruk kıllarından yapılan sembol, hükümdarın verdiği saygınlık belirten sorguç.

ukbâ: ahiret, öbür dünya.

uşanmak: kırılmak

vâcib: gerekli olan şey.

vuslat: kavuşma.

yarak: silah

yelkin: hızlı, rügâr gibi.

yuha: ince.

zari kılmak: ağlamak.

zevâl: son, tükenme, bitme.

zünnar: güzelin saçı, keşişlerin bellerine bağlayıp uçlarını sarkıttıkları kıldan ve sert kuşak.