Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"sındı" kelimesinin anlamı nedir?

sındı: makas.

sındı kelimesinin ardından gelen kelimeler

sınık: kırık, kırılmış.

sınmak: kırılmak.

sırat: cehennemin üstüne gerilmiş kıldan ince kılıçtan keskin köprü.

sırça: cam.

sırma: gümüş tel, altın yaldızlı gümüş tel.

sıymak: yenmek, bozguna uğratmak.

sim: gümüş, gümüş, tel, ziynet, süs eşyası.

sin: mezar.

sine: göğüs, bağır.

sinirmek: hazmetmek.

sinli: mezarlık.

sipah: atlı asker.

sipahi: atlı asker.

sîr: gizlice.

sivâ: Tanrı'dan başka her şey.

siyaset: asılma.

siyec: kadın feslerinin önüne dizilen bir sıra altın, çalı çırpıdan yapılma çit.

sofi: tasvvuf yolunu tutan kimse. İslam felsefecisi.

sokunma: takınmak

somak: kurusu yemeklerin üzerine serpilen taneleri dut tanesi büyüklüğünde üzüm salkımı şeklinde ekşi kırmızı bir meyve.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.

arkuru: aykırı, ters

Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.

avurmak: eğilmek, çevirmek.

ayn-i irşid: irşadın ta kendisi, aydınlatma.

azıtmak: yoldan çıkmak, sapıtmak.

bahâdır: yiğit.

bâran: yağmur

bedirlenmiş: ayın on dördüne benzemiş.

berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.

bider: tohum.

büryân: kebap, kızartma.

burdubâr: tahammüllü, yumuşak huylu.

cânib: yön, yan, taraf

cevşen: zırh

cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.

çarkacı: ordunun öncüleri.

çırak: ışık, mum, kandil

dad eylemek: yardım dilemek, yahut yardım etmek.

danışmak: konuşmak.

demde: eğlencede, dolaşmada.

desdimal: el sileceği, yağlık.

dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.

döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.

dürdane: inci tanesi

eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.

emlek: emen.

erkan: esaslar, destekler , direkler, reisler, önemli kişiler.

eytam: yetimler.

fâş: duyurma, açığa vurma, yayma.

ferraş: döşeyen, döşemeci,hizmetçi, Kâbe'yi süpüren.

fodul: sıradan, töreden dışarı iş yapan, söz söyleyen ham kişi, münasebetsiz.

garet: yağma, talan, çapul.

genc-i nihan: gizli hazine.

giryân: kederli, üzgün, ağlayan.

göymek: yanmak, yanacak hale gelmek.

gümrah: sapık, yolunu kaybetmiş.

hâcet: ihtiyaç, dilek, istek.

Hâlik: Yaradan, Tanrı, Allah

hannar: hanlar.

haset: kıskançlık.

helekleme: yok etme, helak etme.

hıyaban: iki tarafı ağaçlık, geniş yol. Bulvar.

hu: ünleme, selam.

hüma: güvercin büyüklüğünde, zümrüt yeşili kanatlı, üzerinden gcçtiği kimselere zenginlik ve mutluluk getireceğine inanılan kuş [Huma kuşu], devlet kuşu.

ırlamak: türkü söylemek.

igit: yiğit, erkişi.

İmran: Musa peygamberin babası, Kur'an'ı Kerim'in üçüncü suresi.

ispir: şahinden sonra avcı kuşların en mahiri.

kadı: şeriat hükümlerine göre hüküm veren kişi, hâkim.

kamu: hep, bütün.

kara yer: mezar, sin, gömüt.

kayil: inanç

kemdamarlar: kötü huylar.

kevneye: dünya ve ahiret.

Kihil: yaşlı, kemâlini bulmuş kimseler, kâmil insanlar. olgunluk çağında bulunanlar.

kogıl: bırak, çek.

köyünmek: yanmak.

kürtük: donmuş kar birikintisi.

leşker: asker.

mahmur: sarhoş.

mâşuk: sevgili, sevilen kimse.

melâmet: kınamak, ayıplamak.

mest: sarhoş, kendinden geçmiş, âşık.

miftan: anahtar.

mizan: terazi, ölçü, tartı, akıl, idrak, muhakeme. Mahşerde herkesin amellerini tartmaya mahsus bir adalet ölçüsü olup hakiki mahiyeti ancak ahrette bilinecektir.

mustağrak: batmış, boğulmuş, dalmış.

münacât: gizlice konuşmak, dua.

nail: erişme, ulaşma.

nef: fayda.

niza: çekişme, kavga.

ögünden: önünden.

payam: haber.

perveri: besili, besiye alınmış, beslenmiş.

pür: dolu.

reşme: hayvan başlığında burun üzerine gelen zincir.

rüsva: rezil, aşağılık, itibarsız.

sâim: oruçlu, oruç tutan.

sayvant: çadır, gölgelik, kervan başı, tahtadan yapılmış balık sırtı şeklinde çanta.

sehab: bulut.

serheng: çavuş, kavas, kapı bekçisi.


somat: sofra, ziyafet.

sükker: şeker.

şakird: çırak.

şermsâr: utanan, utanmış.

şuğ: filiz, ağacın ilkbahar sürgünü.

tamu: cehennem.

tayın: askerin bir öğün yemeği.

tenûre: tandarlık, mutfakta giyilen giysi, yakasız önü göbeğe kadar açık üst kısmı bele kadar dar etekleri geniş kolsuz giysi.

tiryak: panzehir, zehire karşı ilaç.

uçmak: cennet.

uruşan: ruşen, aydın, vuruşan.

ürke: ürker.

veri gelmek: vermek.

yalıncak: yalın ayaklı, çıplak, yoksul.

yedmek: bir kimseyi elinden tutarak götürmek.

yol: usul, düzen.

zâhir: dış görünüş.

zemzem: Kabe yakınındaki bir kuyu, bu kuyunun Müslümanlarca kutsal suyu.

zühd: sofuluk, zahitlik, dinde şüpheli şeylerden sakınmak, dünya şeylerini aşağı görme, tahkir, dünya nimetlerinde ılımlılık.