Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"ab-ı zemzem" kelimesinin anlamı nedir?

ab-ı zemzem: Kabe yakınlarında bir kuyu ve bu kuyunun Müslümanlarca kutsal sayılan suyu.

ab-ı zemzem kelimesinin ardından gelen kelimeler

abidane: ibadet edene yakışacak bir surette.

abit: çok ibadet eden, dindar.

ablak: değirmi, yaygın yüz.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

abus: somurtkan

acayip: acaib, şaşırtacak ve hayret verici şeyler.

acib: acaib, şaşırtacak ve hayret verici şeyler.

aceb: şaşma, şaşakalma, acaba.

aceba: şaşma, şaşakalma, acaba.

Acem: İranlı.

Acem dağları: Batı İran dağları.

acışmak: derinden acımak.

âcizi: acizlik, zavallı, alçak gönüllü kimseye ait, bir kimsenin kendinden söz ederken kullandığı sözcük.

acuz: kocakarı, cadı karı.

açak: açalım.

açaram: açarım.

açılcağ: açılınca.

açılıptur: açılmıştır.

âdâb: edep, terbiye.

adalet: hak.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

adalet: hak.

ağaç at: tabut.

ahıl: akıl

akıl yetirmek: akıl erdirmek.

alakaftan: alaca kumaştan yapılma giysi. Kınalı kekliğin (dağ kekliğinin) siyah ve pas rengi gerdan ve siyah çizgilerle bezeli yan tüyleri.

alma: elma.

andak: o kadar

Araz: Aras Nehri.

assı: kâr, fayda, kazanç.

avlak: av yapılan yer.

ayine: ayna.

aziz: sevgide üstün tutulan.

bağrı başlı: kalbi yaralı

balkırmak: pırıldamak, parlamak

becit: acele.

berat: rütbe, nişan ve imtiyaz verildiğini bildiren ferman.

bıldır: geçen yıl.

bînihayet: sonsuzluk.

Burak: Peygamberin Mirac'a çıkarken bindiği at.

Calinos: Eski Yunan'da yaşamış, Bergamalı hekim.

ceren: ceylan

cüda: ayrı, ırak.

çapraz: eğik olarak birbiriyle kesişen.

çığalamak: çarçaflanmak, süslenmek, taşlanmak, cilalanmak.

çün: çünkü, madem, mademki

dâmân: etek.

dem etmek: sazla çalıp, söylemek.

derûn: iç, iç yan, yürek, kalp.

dırîga: esirgemek, yazık.

dönmenem: dönmem.

dülbent: yazma.

ef'âl: işler, ameller.

elvan: renk.

erdemli: elinden iş gelen, becerikli.

eşkere: meydanda, ortada, aşikâr.

fâriğ: vazgeçmiş.

ferık: bölüm, takım

firez: ekin, yeni çıkmaya başlamış ekin.

gamze: yanak çukuru.

gemgin: gamlı, üzüntülü.

giriban: yaka.

görüben: görerek, görürüm

gülbenk: Çeşitli Tasavvuf törenlerinde yüksek sesle okunan dua. Alevi törenlerine gülbank çekmek olarak girmiştir.

güzide: seçilmiş, seçkin.

halayık: yaratılmışlar, kullar, hizmetçi.

han döşemek: sofra döşemek, yemek sunmak.

hasbal: konuşma, durumunu anlatma.

hecin: hörgüçlü deve.

hıfzet: saklamak, aklında tutmak.

hoyrat: rakip, düşman, kaba adam.

hübb ül vatan: vatan sevgisi.

ıras gelmek: rastlamak.

ider: edr, yapar.

iltirmek: götürmek.

irşat(irşad): uyarma, aydınlatma, doğru yola götürme, tarikat yolunu gösterme.

kad: boy, pos.

kamalak: çam cinsinden bir ağaç.

karakuş: kartal türünden yırtıcı kuş.

kaydın yemek: derdini çekmek, üzülmek.

kelli: artık, bundan sonra, gayri.

kete: bir tür çörek.

kışlamak: bir yerde kışı geçirmek.

koçmak: sarılmak, kucaklamak.

kömek: yığın, kalak, küme, doğal taş kümesi.

künc: köşe, bucak.

ledünnî: Tanrı bilgisi ve sırlarına ait, Tanrı'yla ilgili.

mahfil: oturulacak, görüşülecek toplantı yeri.

maslahat: iş, gerken şey.

mekr: hile, düzen

mergzâr: yeşillik, çayır, çimen.

mısmıl: iyi, temiz, doğru, dürüst, helal ve temiz hayvan eti.

miskin: çok yoksul, tasvvufta varlıktan benlikten geçmiş Tanrı varlığı ile var olmuş kimse.

murtat: dönek.

müheyya: hazırlanmış olan.

naçar: çaresiz.

nazenin: nazlı

niheng: timsah.

ol: o.

papak: kürk ve keçeden yapılma başlık.

pertev: ışık.

poşu: yüz örtüsü, peçe, ipekli baş örtüsü.

reaya: halk, avam.

ruzi: rızık, insanı besleyen şeyler.

sağınç: emek, istek, arzu.

sandal: sarı.

sefine: gemi.

serbeser: baştan başa.

sıdk: doğruluk.

siyaset: asılma.

sur: kıyamette İsrafilin çalacağı boru. Bütün ölüler bu borunun çalınmasıyla dirilecektir.

şah-ı hûban: güzeller şahı.

şeraben tahur: cennete mahsus şurup.

Şit: Âdem Peygamberin oğullarından, bez dokumayı icat etmiştir, onun için dokumacıların pîri sayılır.

tahtesserâ: yerin altı.

tarlan: doğan, sarıya çalgın renkli, iri pençeli doğan.

tek: gibi.

tığ: kılıç, pala.

tuş eylemek: yönelmek, karşı gelmek.

unmak: iyileşmek.

ülfet: alışma, görüşüp konuşma.

vech: yüz.

yalabık: şimşek, parlak.

yavu varmak: aramak.

yetkin: olgun, yetişkin, orta yaşlı.

yügrük: iyi yürüyen, iyi koşan, çevik.

zehgir: boynuzdan ve ağaçtan yapılan yüzük gibi parmağa geçirilen halka.

zir: alt, yer altı.