"sal" kelimesinin anlamı nedir?
sal: tabut, düzlük, yayla.
sal kelimesinin ardından gelen kelimeler
salâ: namaza davet için çağırmak. Minarede cenâzeye çağrı için okunan salavat, dua. (Kelimenin aslı "Essalât" veya "Salât" dır.)
sela: namaza davet için çağırmak. Minarede cenâzeye çağrı için okunan salavat, dua. (Kelimenin aslı "Essalât" veya "Salât" dır.)
salak: davar avlusu, toplantı yeri,düzlük sağ taraf,ucu toplu zincirli bir nevi savaş tokmağı.
salan: davar avlusu, toplantı yeri,düzlük sağ taraf,ucu toplu zincirli bir nevi savaş tokmağı.
salağ: davar avlusu, toplantı yeri,düzlük sağ taraf,ucu toplu zincirli bir nevi savaş tokmağı.
Salman: Peygambere ilk iman edenlerden bir İranlı.
sâlus: hileci, düzenci, gösterişçi.
salyane: salgın, vergi, yıllık saptanan para.
sarvan: çadır, gölgelik, kervan başı, tahtadan yapılmış balık sırtı şeklinde çanta.
savran: çadır, gölgelik, kervan başı, tahtadan yapılmış balık sırtı şeklinde çanta.
sayvant: çadır, gölgelik, kervan başı, tahtadan yapılmış balık sırtı şeklinde çanta.
savat: gümüş işleme, kakma, kaplama.
savay: ipekli bir cins Hint kumaşı.
Hızlı kelimeler listesi
âbşar: su şırıltısı, çağıltı.
alçah: alçak, yüksel olmayan.
Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.
berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.
cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.
demde: eğlencede, dolaşmada.
dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.
döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.
eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.
erkan: esaslar, destekler , direkler, reisler, önemli kişiler.
fâş: duyurma, açığa vurma, yayma.
ferraş: döşeyen, döşemeci,hizmetçi, Kâbe'yi süpüren.
fodul: sıradan, töreden dışarı iş yapan, söz söyleyen ham kişi, münasebetsiz.
garet: yağma, talan, çapul.
giryân: kederli, üzgün, ağlayan.
göymek: yanmak, yanacak hale gelmek.
gümrah: sapık, yolunu kaybetmiş.
hâcet: ihtiyaç, dilek, istek.
Hâlik: Yaradan, Tanrı, Allah
hıyaban: iki tarafı ağaçlık, geniş yol. Bulvar.
hüma: güvercin büyüklüğünde, zümrüt yeşili kanatlı, üzerinden gcçtiği kimselere zenginlik ve mutluluk getireceğine inanılan kuş [Huma kuşu], devlet kuşu.
İmran: Musa peygamberin babası, Kur'an'ı Kerim'in üçüncü suresi.
ispir: şahinden sonra avcı kuşların en mahiri.
kadı: şeriat hükümlerine göre hüküm veren kişi, hâkim.
Kihil: yaşlı, kemâlini bulmuş kimseler, kâmil insanlar. olgunluk çağında bulunanlar.
kürtük: donmuş kar birikintisi.
mâşuk: sevgili, sevilen kimse.
mest: sarhoş, kendinden geçmiş, âşık.
mizan: terazi, ölçü, tartı, akıl, idrak, muhakeme. Mahşerde herkesin amellerini tartmaya mahsus bir adalet ölçüsü olup hakiki mahiyeti ancak ahrette bilinecektir.
perveri: besili, besiye alınmış, beslenmiş.
reşme: hayvan başlığında burun üzerine gelen zincir.
rüsva: rezil, aşağılık, itibarsız.
sâim: oruçlu, oruç tutan.
sekiz cennet: hadislerde cehennemin yedi, cennetin sekiz olduğu bildirilmiştir.
soya: keskin çakı, kara tırnak, şahin ve benzeri kuşların keskin tırnakları.
şevle: şule, alev, yalım, parıltı.
şuriş: karışıklık, kargaşa.
teber: balta, dervişlerin kullandığı iki yüzlü yarım ay biçimindeki balta.
toy: düğün, dernek, ziyafet. 2- kazdan büyük yabani bir kuş,
udlu konuk: ağır konuk, ağırlanması gereken konuk.
yalman: ateş parçası, yalım, tiz, kılıcın meyilli tarafı.
yöğrük: seri koşan, hızlı yürüyen.
zerbaf: sırma ile dokunmuş kumaş.