"anuban" kelimesinin anlamı nedir?
anuban: anarım
anuban kelimesinin ardından gelen kelimeler
aparmak: götürmek, alıp gitmek. "Felek can aparır..."
Arabi: Arapça, Arap kavmine mensup.
ârâm: durup dinlenme, konup rahat etme.
arasat: kıyamet kopunca dirilen canlıların toplanacağı yer.
argaç: davarların açıkta toplu olarak yattıkları yer, düz dağ sırtları.
arma: eskiden erkeklerin, askerlerin bellerine bağladıkları fişeklik.
arş: İslam dini inanışına göre göklerin en yüksek katı, göğün dokuzuncu katı.
Hızlı kelimeler listesi
âbşar: su şırıltısı, çağıltı.
alçah: alçak, yüksel olmayan.
baş: yara, yaranın işleyen gözü.
beli: evet, peki, doğru. "Allah insanoğullarını yaratınca onlara "Ben sizin Tanrınız değil miyim" diye sorar. Onlar da "beli" diye karşılık verirler.
bi mekan: evsiz, mekansız, yersiz, yurtsuz.
boran: rüzgârla karışık kar.
büke: çevresi ormanlık yüksek ve çıplak tepe
cecim: örtü ya da perde olarak kullanılan ince kilim.
eğva: azdırma, baştan çıkarma.
fısk: Hak yolundan ayrılma, isyan etme, günah, suç.
ihtisap: belediye başkanının görevi, belediyeye verilen vergi.
inli: dertli, ağıtlı, yaslı
kefaret: günahtan kurtulmak için verilen şeyler.
lâl: dilsiz, yakut gibi değerli ve kırmızı taş.
Lokman Hekim: Efsane kahramanı hekim ve bilge kişi. İslamlık'tan önce yaşadığı kabul edilir. Halk inancında uzun ömrün simgesi ve hekimliğin atası sayılır. Lokman Hekim hikayeleri İran ve Türk Edebiyatı'na Arap Edebiyatı'ndan geçmiştir.
mâzıl: çıkarılmış, azledilmiş.
metâ: mal, eşya, sermaye.
milağ: elma, armut, ayva hevengi.
mübah: işlenmesinde sevap ve günah olmayan şey.
mürai: iki yüzlü, riyakar.
pâyımal: ayaklar altında kalış, ayaklar altında kalmış, mahvolmuş, telef olmuş, sürünmüş.
pusmak: sinmek, başı omuzlara doğru çekerek korkuyla büzülmek.
rahm: acıma, esirgeme, koruma.
saya: üç etekli entari, köy entarilerinin ön etekleri içine konan ve çiçek şeklinde kesilen bez, ayakkabı tamircilerinin gön parçası, koyunları sayarak vergisini alan tahsildar.
settar: Allah'ın sıfatlarından biri. Örten, kapayan, gizleyen.
sıymak: yenmek, bozguna uğratmak.
taallüm: öğrenme, okuyarak ders alarak elde etme.
tevekkül: işi Tanrı'ya bırakıp yazgıya razı olma.
üstaz: üstat, usta, hoca.
yekte: siyah eteklik, yelek.
yöre: dik, bayır, yokuş, taraf.
zerre: bir şeyin bölünemeyecek kadar en küçük parçası.
zülüf: yüzün iki yanından sarkan saç.