Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"pir" kelimesinin anlamı nedir?

pir: 1. Hak katından aşıklık bağışlanmışlara dolu bade sunan Hızır. 2. Yaşlı, büyük, ihtiyar reis, bir tarikatın kurucusu, tarikatta ulu kişi, herhangi bir meslek ve sanatın kurucusu.

pir kelimesinin ardından gelen kelimeler

pişe: iş güç, alışkanlık.

pişrev: önden giden, öncü.

pişvaz: karşılama.

piyâle: kadeh.

pohur: azgın deve, erkek deve.

posunmak: sinmek, korkmak.

poşu: yüz örtüsü, peçe, ipekli baş örtüsü.

puc: hiç, boş.

pul: eskiden kullanılan akçadan küçük para.

pus: duman, pas.

pür: dolu.

pür-nur: çok parlak, çok nurlu.

püren: yavşan otu gibi ocaklarda yakılan, süpürge yapılan kokulu bir ot.

Râb: Tanrı, Allah.

rah: yol.

râhi: yolcu, gezgin.

rahm: acıma, esirgeme, koruma.

rahman: merhamet sahibi, Tanrı.

rahmet: yağmur.

rahşan: parlak.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.

arkuru: aykırı, ters

Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.

avurmak: eğilmek, çevirmek.

ayn-i irşid: irşadın ta kendisi, aydınlatma.

azıtmak: yoldan çıkmak, sapıtmak.

bahâdır: yiğit.

bâran: yağmur

bedirlenmiş: ayın on dördüne benzemiş.

berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.

bider: tohum.

büryân: kebap, kızartma.

burdubâr: tahammüllü, yumuşak huylu.

cânib: yön, yan, taraf

cevşen: zırh

cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.

çarkacı: ordunun öncüleri.

çırak: ışık, mum, kandil

dad eylemek: yardım dilemek, yahut yardım etmek.

danışmak: konuşmak.

demde: eğlencede, dolaşmada.

desdimal: el sileceği, yağlık.

dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.

döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.

dürdane: inci tanesi

eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.

emlek: emen.

erkan: esaslar, destekler , direkler, reisler, önemli kişiler.

eytam: yetimler.

fâş: duyurma, açığa vurma, yayma.

ferraş: döşeyen, döşemeci,hizmetçi, Kâbe'yi süpüren.

fodul: sıradan, töreden dışarı iş yapan, söz söyleyen ham kişi, münasebetsiz.

garet: yağma, talan, çapul.

genc-i nihan: gizli hazine.

giryân: kederli, üzgün, ağlayan.

göymek: yanmak, yanacak hale gelmek.

gümrah: sapık, yolunu kaybetmiş.

hâcet: ihtiyaç, dilek, istek.

Hâlik: Yaradan, Tanrı, Allah

hannar: hanlar.

haset: kıskançlık.

helekleme: yok etme, helak etme.

hıyaban: iki tarafı ağaçlık, geniş yol. Bulvar.

hu: ünleme, selam.

hüma: güvercin büyüklüğünde, zümrüt yeşili kanatlı, üzerinden gcçtiği kimselere zenginlik ve mutluluk getireceğine inanılan kuş [Huma kuşu], devlet kuşu.

ırlamak: türkü söylemek.

igit: yiğit, erkişi.

İmran: Musa peygamberin babası, Kur'an'ı Kerim'in üçüncü suresi.

ispir: şahinden sonra avcı kuşların en mahiri.

kadı: şeriat hükümlerine göre hüküm veren kişi, hâkim.

kamu: hep, bütün.

kara yer: mezar, sin, gömüt.

kayil: inanç

kemdamarlar: kötü huylar.

kevneye: dünya ve ahiret.

Kihil: yaşlı, kemâlini bulmuş kimseler, kâmil insanlar. olgunluk çağında bulunanlar.

kogıl: bırak, çek.

köyünmek: yanmak.

kürtük: donmuş kar birikintisi.

leşker: asker.

mahmur: sarhoş.

mâşuk: sevgili, sevilen kimse.

melâmet: kınamak, ayıplamak.

mest: sarhoş, kendinden geçmiş, âşık.

miftan: anahtar.

mizan: terazi, ölçü, tartı, akıl, idrak, muhakeme. Mahşerde herkesin amellerini tartmaya mahsus bir adalet ölçüsü olup hakiki mahiyeti ancak ahrette bilinecektir.

mustağrak: batmış, boğulmuş, dalmış.

münacât: gizlice konuşmak, dua.

nail: erişme, ulaşma.

nef: fayda.

niza: çekişme, kavga.

ögünden: önünden.

payam: haber.

perveri: besili, besiye alınmış, beslenmiş.


rahmet: yağmur.

rızk: nimet

sadır: göğüs.

salak: davar avlusu, toplantı yeri,düzlük sağ taraf,ucu toplu zincirli bir nevi savaş tokmağı.

sayru: hasta.

selki: hafif, yeğin.

seyfi: güzel gözlü bir kuş.

sin: mezar.

sufat: sıfat, surat, yüz.

süngük: kemik.

şehd: bal. gömeç balı, asel.

şıvga: ince fidan dalları, yeni sürmüş ince düz dallar.

tab: huy, yaratılış.

tanlacak: seher vaktinde.

tecella: Tur Dağı'nda Tanrı'nın Musa'ya görünüşü.

teyin: sincap cinsinden bir hayvan.

tuğ: Başlangıçta Türklerce kutsal sayılan ve kutas-kotas adı verilen Tibet öküzünün, sonraları atın kuyruk kıllarından yapılan sembol, hükümdarın verdiği saygınlık belirten sorguç.

ukbâ: ahiret, öbür dünya.

uşanmak: kırılmak

vâcib: gerekli olan şey.

vuslat: kavuşma.

yarak: silah

yelkin: hızlı, rügâr gibi.

yuha: ince.

zari kılmak: ağlamak.

zevâl: son, tükenme, bitme.

zünnar: güzelin saçı, keşişlerin bellerine bağlayıp uçlarını sarkıttıkları kıldan ve sert kuşak.