Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"pervâz" kelimesinin anlamı nedir?

pervâz: havalanma, göğe ağma.

pervâz kelimesinin ardından gelen kelimeler

perveri: besili, besiye alınmış, beslenmiş.

pesend: kıskanmak, imrenmek.

peyke: tahta sedir.

peyman: and, yemin.

peymane: büyük kadeh, şarap bardağı.

pısmak: sinmek, başı omuzlara doğru çekerek korkuyla büzülmek.

pusmak: sinmek, başı omuzlara doğru çekerek korkuyla büzülmek.

pilte: fitil.

pinhan: gizli.

pir: 1. Hak katından aşıklık bağışlanmışlara dolu bade sunan Hızır. 2. Yaşlı, büyük, ihtiyar reis, bir tarikatın kurucusu, tarikatta ulu kişi, herhangi bir meslek ve sanatın kurucusu.

pişe: iş güç, alışkanlık.

pişrev: önden giden, öncü.

pişvaz: karşılama.

piyâle: kadeh.

pohur: azgın deve, erkek deve.

posunmak: sinmek, korkmak.

poşu: yüz örtüsü, peçe, ipekli baş örtüsü.

puc: hiç, boş.

pul: eskiden kullanılan akçadan küçük para.

pus: duman, pas.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.

arkuru: aykırı, ters

Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.

avurmak: eğilmek, çevirmek.

ayn-i irşid: irşadın ta kendisi, aydınlatma.

azıtmak: yoldan çıkmak, sapıtmak.

bahâdır: yiğit.

bâran: yağmur

bedirlenmiş: ayın on dördüne benzemiş.

berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.

bider: tohum.

büryân: kebap, kızartma.

burdubâr: tahammüllü, yumuşak huylu.

cânib: yön, yan, taraf

cevşen: zırh

cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.

çarkacı: ordunun öncüleri.

çırak: ışık, mum, kandil

dad eylemek: yardım dilemek, yahut yardım etmek.

danışmak: konuşmak.

demde: eğlencede, dolaşmada.

desdimal: el sileceği, yağlık.

dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.

döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.

dürdane: inci tanesi

eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.

emlek: emen.

erkan: esaslar, destekler , direkler, reisler, önemli kişiler.

eytam: yetimler.

fâş: duyurma, açığa vurma, yayma.

ferraş: döşeyen, döşemeci,hizmetçi, Kâbe'yi süpüren.

fodul: sıradan, töreden dışarı iş yapan, söz söyleyen ham kişi, münasebetsiz.

garet: yağma, talan, çapul.

genc-i nihan: gizli hazine.

giryân: kederli, üzgün, ağlayan.

göymek: yanmak, yanacak hale gelmek.

gümrah: sapık, yolunu kaybetmiş.

hâcet: ihtiyaç, dilek, istek.

Hâlik: Yaradan, Tanrı, Allah

hannar: hanlar.

haset: kıskançlık.

helekleme: yok etme, helak etme.

hıyaban: iki tarafı ağaçlık, geniş yol. Bulvar.

hu: ünleme, selam.

hüma: güvercin büyüklüğünde, zümrüt yeşili kanatlı, üzerinden gcçtiği kimselere zenginlik ve mutluluk getireceğine inanılan kuş [Huma kuşu], devlet kuşu.

ırlamak: türkü söylemek.

igit: yiğit, erkişi.

İmran: Musa peygamberin babası, Kur'an'ı Kerim'in üçüncü suresi.

ispir: şahinden sonra avcı kuşların en mahiri.

kadı: şeriat hükümlerine göre hüküm veren kişi, hâkim.

kamu: hep, bütün.

kara yer: mezar, sin, gömüt.

kayil: inanç

kemdamarlar: kötü huylar.

kevneye: dünya ve ahiret.

Kihil: yaşlı, kemâlini bulmuş kimseler, kâmil insanlar. olgunluk çağında bulunanlar.

kogıl: bırak, çek.

köyünmek: yanmak.

kürtük: donmuş kar birikintisi.

leşker: asker.

mahmur: sarhoş.

mâşuk: sevgili, sevilen kimse.

melâmet: kınamak, ayıplamak.

mest: sarhoş, kendinden geçmiş, âşık.

miftan: anahtar.

mizan: terazi, ölçü, tartı, akıl, idrak, muhakeme. Mahşerde herkesin amellerini tartmaya mahsus bir adalet ölçüsü olup hakiki mahiyeti ancak ahrette bilinecektir.

mustağrak: batmış, boğulmuş, dalmış.

münacât: gizlice konuşmak, dua.

nail: erişme, ulaşma.

nef: fayda.

niza: çekişme, kavga.

ögünden: önünden.

payam: haber.


pus: duman, pas.

rengin: renkli, güzel.

Rüstem: İran mitolojisinde çok kuvvetli bir kahraman.

sâil: soran, saldırıcı.

savran: çadır, gölgelik, kervan başı, tahtadan yapılmış balık sırtı şeklinde çanta.

seğirdüben: seğirterek, koşarak.

sergüzeşt: macera, baştan geçen olay.

sımak: kırmak, bozmak.

sokunma: takınmak

sübe: yumurta biçiminde, bebeğin kundaklanmış hali.

şahna: vergi toplayıcı, tahsildar.

şerheylemek: açmak, açıklamak.

şol: şu.

tama: tamah, doymazlık, aç gözlülük.

tavk: gerdanlık, koyun ve keçilerin gerdanından küpe gibi sarkan iki tane.

tilek: kuş tüyü

tınâb: ip, destek.

ubrulmak: devrilmek.

Urum: eskiden Anadolu'ya verilen ad.

ün: ses, seda.

velvele: gürültü, bağrışma.

yaldak: yalancı, aldatıcı.

yazı: ova, yayla, talih.

yıramak: uzaklaşmak.

zâhid: çok aşırı sofu, kaba sofu. Alevilerce kızılbaş olmayan.

zemistan: kış.

zuhûr: ortaya çıkma.