Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"nusha" kelimesinin anlamı nedir?

nusha: muska.

nusha kelimesinin ardından gelen kelimeler

nuş: içen, içici, tatlı şerbet gibi içilecek şey, zevk ve sefa.

nuş eylemek: içmek, zevk ve sefa etmek.

nuşin: lezzetli, tatlı.

Nuşirevan: İran'da Milâdi (531 - 579) tarihleri arasında hükümdarlık etmiş Sâsâni padişahı olup adâlet ve doğruluğu ile meşhur olmuştur.

Nuşirvan: İran'da Milâdi (531 - 579) tarihleri arasında hükümdarlık etmiş Sâsâni padişahı olup adâlet ve doğruluğu ile meşhur olmuştur.

nübüvvet: peygamberlik, nebi olmak, nebilik, Allah'ın emriyle görevli olarak insanları doğru yola çevirmek.

nüzul: inme

obrulmak: oyulmak, oyula oyula suya batmak.

od: areş.

oflaz: eflatun rengi

oğrı (uğru): hırsız.

ol: o.

onarı: iyi, düzgün, uygun.

onmak: rahata kavuşmak.

oynayıban: oynayarak

ögünden: önünden.

öğmek: övmek.

öküş: çok.

öndün: peşin

öne görmek: beklemek.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.

arkuru: aykırı, ters

Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.

avurmak: eğilmek, çevirmek.

ayn-i irşid: irşadın ta kendisi, aydınlatma.

azıtmak: yoldan çıkmak, sapıtmak.

bahâdır: yiğit.

bâran: yağmur

bedirlenmiş: ayın on dördüne benzemiş.

berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.

bider: tohum.

büryân: kebap, kızartma.

burdubâr: tahammüllü, yumuşak huylu.

cânib: yön, yan, taraf

cevşen: zırh

cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.

çarkacı: ordunun öncüleri.

çırak: ışık, mum, kandil

dad eylemek: yardım dilemek, yahut yardım etmek.

danışmak: konuşmak.

demde: eğlencede, dolaşmada.

desdimal: el sileceği, yağlık.

dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.

döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.

dürdane: inci tanesi

eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.

emlek: emen.

erkan: esaslar, destekler , direkler, reisler, önemli kişiler.

eytam: yetimler.

fâş: duyurma, açığa vurma, yayma.

ferraş: döşeyen, döşemeci,hizmetçi, Kâbe'yi süpüren.

fodul: sıradan, töreden dışarı iş yapan, söz söyleyen ham kişi, münasebetsiz.

garet: yağma, talan, çapul.

genc-i nihan: gizli hazine.

giryân: kederli, üzgün, ağlayan.

göymek: yanmak, yanacak hale gelmek.

gümrah: sapık, yolunu kaybetmiş.

hâcet: ihtiyaç, dilek, istek.

Hâlik: Yaradan, Tanrı, Allah

hannar: hanlar.

haset: kıskançlık.

helekleme: yok etme, helak etme.

hıyaban: iki tarafı ağaçlık, geniş yol. Bulvar.

hu: ünleme, selam.

hüma: güvercin büyüklüğünde, zümrüt yeşili kanatlı, üzerinden gcçtiği kimselere zenginlik ve mutluluk getireceğine inanılan kuş [Huma kuşu], devlet kuşu.

ırlamak: türkü söylemek.

igit: yiğit, erkişi.

İmran: Musa peygamberin babası, Kur'an'ı Kerim'in üçüncü suresi.

ispir: şahinden sonra avcı kuşların en mahiri.

kadı: şeriat hükümlerine göre hüküm veren kişi, hâkim.

kamu: hep, bütün.

kara yer: mezar, sin, gömüt.

kayil: inanç

kemdamarlar: kötü huylar.

kevneye: dünya ve ahiret.

Kihil: yaşlı, kemâlini bulmuş kimseler, kâmil insanlar. olgunluk çağında bulunanlar.

kogıl: bırak, çek.

köyünmek: yanmak.

kürtük: donmuş kar birikintisi.

leşker: asker.

mahmur: sarhoş.

mâşuk: sevgili, sevilen kimse.

melâmet: kınamak, ayıplamak.

mest: sarhoş, kendinden geçmiş, âşık.

miftan: anahtar.

mizan: terazi, ölçü, tartı, akıl, idrak, muhakeme. Mahşerde herkesin amellerini tartmaya mahsus bir adalet ölçüsü olup hakiki mahiyeti ancak ahrette bilinecektir.

mustağrak: batmış, boğulmuş, dalmış.

münacât: gizlice konuşmak, dua.

nail: erişme, ulaşma.

nef: fayda.

niza: çekişme, kavga.


öndün: peşin

payız: sonbahar, güz.

peyman: and, yemin.

Râb: Tanrı, Allah.

revan: yürüyen, giden, akan.

sabâ: sabah rüzgârı.

sal: tabut, düzlük, yayla.

savgat: armağan, hediye.

sehv: hata, yanılma.

sert humar: huysuz eşek.

sırat: cehennemin üstüne gerilmiş kıldan ince kılıçtan keskin köprü.

sonuk: ilaç, merhem.

sürçek: ayağı yere takılan.

şane: tarak.

şeşmek: çözmek, çıkarmak.

şûride: perişan, âşık, tutkun.

tan etmek: hoş görmemek, kötülemek, yermek, ayıplamak.

tebdil: tedbir.

terkin urmak: vazgeçmek.

tor: acemi, toy, alışmamış.

udlu: değerli.

us: akıl.

üsgek: yüksek, yüce.

vesvese: şüphe, kuruntu.

yallım: yalçın, çıkması güç, sivri kaya.

yeğin: çabuk, suyun çok ve kuvvetli akışı.

yorağ: pabucun üst kısmı.

zahimdar: yaralı.

zerbab: sırma ile dokunmuş kumaş.

zülâl: temiz su, tatlı, soğuk su, hafif güzel su.