"mürde" kelimesinin anlamı nedir?
mürde: ölmüş
mürde kelimesinin ardından gelen kelimeler
mürebbi: terbiye eden, yetiştiren geliştiren kimse.
mürşit: terbiye eden, yetiştiren geliştiren kimse.
mürver: beyaz çiçek açan bir süs ağacı, bu ağacın çiçeğine verilen ad.
mütevelli: bir vakıf malının yönetimiyle görenlendirilen kişi.
naciler: kurtulmuşlar, esenlik ve saadete kavuşanlar.
nâdan: cahil, gerçek bilgisi olmayan, arif olmayan.
nagam: nağmeler, güzel sesler.
nakkaş: süsleme sanatkarı, usta.
Hızlı kelimeler listesi
âbşar: su şırıltısı, çağıltı.
alçah: alçak, yüksel olmayan.
Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.
berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.
cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.
demde: eğlencede, dolaşmada.
dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.
döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.
eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.
erkan: esaslar, destekler , direkler, reisler, önemli kişiler.
fâş: duyurma, açığa vurma, yayma.
ferraş: döşeyen, döşemeci,hizmetçi, Kâbe'yi süpüren.
fodul: sıradan, töreden dışarı iş yapan, söz söyleyen ham kişi, münasebetsiz.
garet: yağma, talan, çapul.
giryân: kederli, üzgün, ağlayan.
göymek: yanmak, yanacak hale gelmek.
gümrah: sapık, yolunu kaybetmiş.
hâcet: ihtiyaç, dilek, istek.
Hâlik: Yaradan, Tanrı, Allah
hıyaban: iki tarafı ağaçlık, geniş yol. Bulvar.
hüma: güvercin büyüklüğünde, zümrüt yeşili kanatlı, üzerinden gcçtiği kimselere zenginlik ve mutluluk getireceğine inanılan kuş [Huma kuşu], devlet kuşu.
İmran: Musa peygamberin babası, Kur'an'ı Kerim'in üçüncü suresi.
ispir: şahinden sonra avcı kuşların en mahiri.
kadı: şeriat hükümlerine göre hüküm veren kişi, hâkim.
Kihil: yaşlı, kemâlini bulmuş kimseler, kâmil insanlar. olgunluk çağında bulunanlar.
kürtük: donmuş kar birikintisi.
mâşuk: sevgili, sevilen kimse.
mest: sarhoş, kendinden geçmiş, âşık.
mizan: terazi, ölçü, tartı, akıl, idrak, muhakeme. Mahşerde herkesin amellerini tartmaya mahsus bir adalet ölçüsü olup hakiki mahiyeti ancak ahrette bilinecektir.
pâyımal: ayaklar altında kalış, ayaklar altında kalmış, mahvolmuş, telef olmuş, sürünmüş.
pusmak: sinmek, başı omuzlara doğru çekerek korkuyla büzülmek.
rahm: acıma, esirgeme, koruma.
saya: üç etekli entari, köy entarilerinin ön etekleri içine konan ve çiçek şeklinde kesilen bez, ayakkabı tamircilerinin gön parçası, koyunları sayarak vergisini alan tahsildar.
settar: Allah'ın sıfatlarından biri. Örten, kapayan, gizleyen.
sıymak: yenmek, bozguna uğratmak.
taallüm: öğrenme, okuyarak ders alarak elde etme.
tevekkül: işi Tanrı'ya bırakıp yazgıya razı olma.
üstaz: üstat, usta, hoca.
yekte: siyah eteklik, yelek.
yöre: dik, bayır, yokuş, taraf.
zerre: bir şeyin bölünemeyecek kadar en küçük parçası.
zülüf: yüzün iki yanından sarkan saç.