Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"lenterani" kelimesinin anlamı nedir?

lenterani: sen beni göremeyeceksin.

lenterani kelimesinin ardından gelen kelimeler

leşker: asker.

levh: üstüne yazı yazılan düz taş veya tahta, levha.

levh-kalem: kulun başına gelecek her şeyin Kudret kalemi tarafından, onun doğumundan evvel yazılması. Dünyada olacak her şeyin Kur'an'da yazılmış olması diye yorumlanır.

leyl: gece.

libas: giysi.

lika: yüz.

Lokman Hekim: Efsane kahramanı hekim ve bilge kişi. İslamlık'tan önce yaşadığı kabul edilir. Halk inancında uzun ömrün simgesi ve hekimliğin atası sayılır. Lokman Hekim hikayeleri İran ve Türk Edebiyatı'na Arap Edebiyatı'ndan geçmiştir.

maad: dönülen, dönüp gidilecek yer. ahret, dünyadan sonraki yaşam.

mead: dönülen, dönüp gidilecek yer. ahret, dünyadan sonraki yaşam.

mâbut: kendisine ibadet olunan, Tanrı, Allah.

madrabaz: vurguncu, malı saklayıp fiyat yükselince satan kimse.

mağrıp: batı

mağrib: batı

mah: ay.

mahbup: sevilen, sevgili.

mahfi: gizli.

mahfil: oturulacak, görüşülecek toplantı yeri.

mahıtaban: parlayıcı, parlak ay.

mâhi: balık.

mahlas: takma ad, tapşırma.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.

arkuru: aykırı, ters

Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.

avurmak: eğilmek, çevirmek.

ayn-i irşid: irşadın ta kendisi, aydınlatma.

azıtmak: yoldan çıkmak, sapıtmak.

bahâdır: yiğit.

bâran: yağmur

bedirlenmiş: ayın on dördüne benzemiş.

berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.

bider: tohum.

büryân: kebap, kızartma.

burdubâr: tahammüllü, yumuşak huylu.

cânib: yön, yan, taraf

cevşen: zırh

cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.

çarkacı: ordunun öncüleri.

çırak: ışık, mum, kandil

dad eylemek: yardım dilemek, yahut yardım etmek.

danışmak: konuşmak.

demde: eğlencede, dolaşmada.

desdimal: el sileceği, yağlık.

dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.

döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.

dürdane: inci tanesi

eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.

emlek: emen.

erkan: esaslar, destekler , direkler, reisler, önemli kişiler.

eytam: yetimler.

fâş: duyurma, açığa vurma, yayma.

ferraş: döşeyen, döşemeci,hizmetçi, Kâbe'yi süpüren.

fodul: sıradan, töreden dışarı iş yapan, söz söyleyen ham kişi, münasebetsiz.

garet: yağma, talan, çapul.

genc-i nihan: gizli hazine.

giryân: kederli, üzgün, ağlayan.

göymek: yanmak, yanacak hale gelmek.

gümrah: sapık, yolunu kaybetmiş.

hâcet: ihtiyaç, dilek, istek.

Hâlik: Yaradan, Tanrı, Allah

hannar: hanlar.

haset: kıskançlık.

helekleme: yok etme, helak etme.

hıyaban: iki tarafı ağaçlık, geniş yol. Bulvar.

hu: ünleme, selam.

hüma: güvercin büyüklüğünde, zümrüt yeşili kanatlı, üzerinden gcçtiği kimselere zenginlik ve mutluluk getireceğine inanılan kuş [Huma kuşu], devlet kuşu.

ırlamak: türkü söylemek.

igit: yiğit, erkişi.

İmran: Musa peygamberin babası, Kur'an'ı Kerim'in üçüncü suresi.

ispir: şahinden sonra avcı kuşların en mahiri.

kadı: şeriat hükümlerine göre hüküm veren kişi, hâkim.

kamu: hep, bütün.

kara yer: mezar, sin, gömüt.

kayil: inanç

kemdamarlar: kötü huylar.

kevneye: dünya ve ahiret.

Kihil: yaşlı, kemâlini bulmuş kimseler, kâmil insanlar. olgunluk çağında bulunanlar.

kogıl: bırak, çek.

köyünmek: yanmak.

kürtük: donmuş kar birikintisi.


mahmur: sarhoş.

mâşuk: sevgili, sevilen kimse.

melâmet: kınamak, ayıplamak.

mest: sarhoş, kendinden geçmiş, âşık.

miftan: anahtar.

mizan: terazi, ölçü, tartı, akıl, idrak, muhakeme. Mahşerde herkesin amellerini tartmaya mahsus bir adalet ölçüsü olup hakiki mahiyeti ancak ahrette bilinecektir.

mustağrak: batmış, boğulmuş, dalmış.

münacât: gizlice konuşmak, dua.

nail: erişme, ulaşma.

nef: fayda.

niza: çekişme, kavga.

ögünden: önünden.

payam: haber.

perveri: besili, besiye alınmış, beslenmiş.

pür: dolu.

reşme: hayvan başlığında burun üzerine gelen zincir.

rüsva: rezil, aşağılık, itibarsız.

sâim: oruçlu, oruç tutan.

sayvant: çadır, gölgelik, kervan başı, tahtadan yapılmış balık sırtı şeklinde çanta.

sehab: bulut.

serheng: çavuş, kavas, kapı bekçisi.

sındı: makas.

somak: kurusu yemeklerin üzerine serpilen taneleri dut tanesi büyüklüğünde üzüm salkımı şeklinde ekşi kırmızı bir meyve.

sücü: şarap.

şakir: şükredici.

şerik: ortak. Şerik koşmak; Tanrı'ya ortak koşmak.

şor: lâkırtı, tozlu yer, ot.

tamaşa: temaşa, seyretme, hoşlanarak bakma.

tay: denk, yükün bir tarafı, deve yükünün bir tarafı, tezgâh çıkrıklarını sıkıştırmak için ileri geri gidip gelen ayar.

temenna: eli alnına götürerek selamlama işareti yapma.

tir: ok.

uca: yüce, yüksek, yüksek yer.

uru: kalkık, dik.

ürek: yürek.

veribidi: vermişti.

yalguz: yalnız, tek başına.

Yediler: Hz. Muhammed'in gizini bilen Tanrı elçisi bir kutupla altı erenden olşan imamlar topluluğu. Yediler Üçler'den sonra gelir. Dünyayı Tanrı adına bunlar yönetirler.

yitirmek: kaybetmek.

zahit: süs ve makamlarından feragat eden kimse. Sofi.

zemheri: kışın en soğuk zamanı.

züban: lisan, dil.