Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"alıcı" kelimesinin anlamı nedir?

alıcı: avcı.

alıcı kelimesinin ardından gelen kelimeler

alık: alınmış.

Allah-amandır: 1-Şaşma, beğenme duygusunu gösterme. 2-Allah aşkına.

alışaban: tutuşarak. "Alışıban yanaram men"

alışmak: tutuşmak, alev almak, alevlenmek.

ali: büyük, yüksek, üstün, yüce, aziz olan.

Al-i aba: Hz. Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'den oluşan kutsal topluluk

Al-i Yezid: Muaviye'nin oğlu Yezid ve onun soyundan gelenler.

âlim-i deyyan: hâkim, bilgin, Tanrı

alişan: şan ve şerefi büyük olan, meşhur, bir çeşit lale.

alma: elma.

alma teki: elma gibi, elma benzeri.

aluptur: almıştır.

alvala: al renkli ipek dokuma yüz örtüsü.

ama: geyik.

amal: amel, yapılan iş, eylem, edim. 2- ameller.

aman: sığınca, koruyucu, dayanma gücü, umut.

amana düşmek: sığınarak bağışlanma ya da yardım dilemek.

amanat: emanet.

amanı aldırma: umursamazlık, zora koşma.

amber: amber kokusu, güzel koku. (Amberbalığı'ndan elde edilen güzel kokulu kül rengi madde, güzel kokulu maddelerin ortak adı)

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.


amber: amber kokusu, güzel koku. (Amberbalığı'ndan elde edilen güzel kokulu kül rengi madde, güzel kokulu maddelerin ortak adı)

aparmak: götürmek, alıp gitmek. "Felek can aparır..."

arzuman: şiddetli arzu, istek

aşina: bildik, tanıdık.

aydıvar: diyiver, söyle.

ayş: zevk

bâd: rüzgâr

bahr-ı muhit: okyanus.

baş: yara, yaranın işleyen gözü.

beli: evet, peki, doğru. "Allah insanoğullarını yaratınca onlara "Ben sizin Tanrınız değil miyim" diye sorar. Onlar da "beli" diye karşılık verirler.

beşer: insan, insanlık.

bi mekan: evsiz, mekansız, yersiz, yurtsuz.

boran: rüzgârla karışık kar.

büke: çevresi ormanlık yüksek ve çıplak tepe

cecim: örtü ya da perde olarak kullanılan ince kilim.

cılga: ince yol.

çeh: kuyu, çukur.

çerp: yağlı

çiyn: omuz.

dahleylemek: aleyhte bulunmak, yermek.

dâvî: dava

depe: taraf, yön, cihet

deşirmek: devşirmek, toplamak.

div: dev, şeytan, cin.

dûd: duman, tütün

düşvâr: güç, zor

eğva: azdırma, baştan çıkarma.

emr ü nefy: emirler ve yasaklar.

eskin: süratli

ezel ebed: başı ve sonu bilinmeyen zaman.

fem: ağız

fısk: Hak yolundan ayrılma, isyan etme, günah, suç.

gaddar: zulmeden, kıycı.

gâyet: son.

gevher: elmas, değerli taş.

govun: kavun.

gözüngü: ayna.

günü yetmek: günü, zamanı gelmek.

hafid: torun.

Hama kuşağı: Hama şehrinde dokunan bir cins kuşak.

haramzade: anası babası belli olmayan, piç.

hat: kaş, saç, kirpik.

hemrâz: sırdaş.

hicran: ayrılık.

hulle: cennet elbisesi

ıldız: yıldız

ışk: aşk.

ihtisap: belediye başkanının görevi, belediyeye verilen vergi.

inli: dertli, ağıtlı, yaslı

ive: acele.

kâhil: tembel.

kand: şeker.

kâşâne: köşk, konak.

kefaret: günahtan kurtulmak için verilen şeyler.

kend'özü: kendisi.

kıl ile yedilmek: inceden inceye götürülmek, eğitilmek, yetiştirilmek.

kimesne: kimse, kişi.

kolunc: omuz.

küffar: tanrı tanımazlar.

lâl: dilsiz, yakut gibi değerli ve kırmızı taş.

Lokman Hekim: Efsane kahramanı hekim ve bilge kişi. İslamlık'tan önce yaşadığı kabul edilir. Halk inancında uzun ömrün simgesi ve hekimliğin atası sayılır. Lokman Hekim hikayeleri İran ve Türk Edebiyatı'na Arap Edebiyatı'ndan geçmiştir.

makber: mezar. kabir.

mâzıl: çıkarılmış, azledilmiş.

men: ben.

metâ: mal, eşya, sermaye.

milağ: elma, armut, ayva hevengi.

muhannes: kötü insan.

mübah: işlenmesinde sevap ve günah olmayan şey.

mürai: iki yüzlü, riyakar.

name: mektup.

ner: erkek deve.

nuş eylemek: içmek, zevk ve sefa etmek.

ördem: fazilet.

pâyımal: ayaklar altında kalış, ayaklar altında kalmış, mahvolmuş, telef olmuş, sürünmüş.

pusmak: sinmek, başı omuzlara doğru çekerek korkuyla büzülmek.

rahm: acıma, esirgeme, koruma.

Rıdvan: cennet meleği.

sa'd: kutlu, uğurlu.

sala sala: sallıya sallıya.

saya: üç etekli entari, köy entarilerinin ön etekleri içine konan ve çiçek şeklinde kesilen bez, ayakkabı tamircilerinin gön parçası, koyunları sayarak vergisini alan tahsildar.

selef: önceki.

settar: Allah'ın sıfatlarından biri. Örten, kapayan, gizleyen.

sıymak: yenmek, bozguna uğratmak.

söğünmek: sönmek.

sünü: kemik.

şay: duyuru, ilan.

şeyda: çılgın, deli.

taallüm: öğrenme, okuyarak ders alarak elde etme.

tana kalmak: şaşmak.

teberrük: hediye, uğurlu sayma.

tevekkül: işi Tanrı'ya bırakıp yazgıya razı olma.

töhmet: karaçalma, suçlama.

uğrun: gizli

ustager: usta, iyi iş yapan.

üstaz: üstat, usta, hoca.

viribimek: yollamak, göndermek.

yanıl alma: kırmızı parlak elma.

yekte: siyah eteklik, yelek.

yöre: dik, bayır, yokuş, taraf.

zalım: zalim.

zerre: bir şeyin bölünemeyecek kadar en küçük parçası.

zülüf: yüzün iki yanından sarkan saç.