"kıvı" kelimesinin anlamı nedir?
kıvı: hücüm, atak, saldırma.
kıvı kelimesinin ardından gelen kelimeler
kıyam: ayağa kalkmak, namazda ayakta durmak.
Kihil: yaşlı, kemâlini bulmuş kimseler, kâmil insanlar. olgunluk çağında bulunanlar.
kihal: yaşlı, kemâlini bulmuş kimseler, kâmil insanlar. olgunluk çağında bulunanlar.
kile: buğday ve arpa ölçeği olarak kullanılan tahtadan yapılmış kap.
kiraman katibi: insanların iki tarafında bulunup, sevaplarını ve günahlarını yazan meleklerin adı.
kiriş: ince bağırsaktan yapılan saz teli.
kinaye: düşünülen şeyi dolaylı olarak anlatmak, dokundurmak.
Hızlı kelimeler listesi
âbşar: su şırıltısı, çağıltı.
alçah: alçak, yüksel olmayan.
Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.
berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.
cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.
demde: eğlencede, dolaşmada.
dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.
döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.
eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.
erkan: esaslar, destekler , direkler, reisler, önemli kişiler.
fâş: duyurma, açığa vurma, yayma.
ferraş: döşeyen, döşemeci,hizmetçi, Kâbe'yi süpüren.
fodul: sıradan, töreden dışarı iş yapan, söz söyleyen ham kişi, münasebetsiz.
garet: yağma, talan, çapul.
giryân: kederli, üzgün, ağlayan.
göymek: yanmak, yanacak hale gelmek.
gümrah: sapık, yolunu kaybetmiş.
hâcet: ihtiyaç, dilek, istek.
Hâlik: Yaradan, Tanrı, Allah
hıyaban: iki tarafı ağaçlık, geniş yol. Bulvar.
hüma: güvercin büyüklüğünde, zümrüt yeşili kanatlı, üzerinden gcçtiği kimselere zenginlik ve mutluluk getireceğine inanılan kuş [Huma kuşu], devlet kuşu.
İmran: Musa peygamberin babası, Kur'an'ı Kerim'in üçüncü suresi.
ispir: şahinden sonra avcı kuşların en mahiri.
kadı: şeriat hükümlerine göre hüküm veren kişi, hâkim.
küne: köşe, bucak, bodrum.
lefir: bir nevi kıymetli şal.
masnıt: muvazene, denge, dayanak.
micik: atılmış, bozuk yiyecek.
nâdan: cahil, gerçek bilgisi olmayan, arif olmayan.
onarı: iyi, düzgün, uygun.
pervan: pervane, geceleri ışık çevresinde dönen küçük kelebek.
serencam: baştan geçen, ibret veren şey.
siyec: kadın feslerinin önüne dizilen bir sıra altın, çalı çırpıdan yapılma çit.
tülek: tazece tüylemeye başlamış, tüyünü değiştirmekte olan, usta, hileci.
urd: kuru ot veya çalıların yanması.
ümera: amirler, yüksek memurlar.
yavuz: kötü, dehşetli iyi.
zubun: bezden yapılma iç hırkası veya iç gömleği.