Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"kete" kelimesinin anlamı nedir?

kete: bir tür çörek.

kete kelimesinin ardından gelen kelimeler

ketmek: kırpmak, gedik açmak.

ketimek: kırpmak, gedik açmak.

kevn: boşlukta yer tutan, var olan.

kevneye: dünya ve ahiret.

key: çok, pek çok.

kezek: nöbet, sıra.

kıblegâh: kıble yeri.

kıcı: dolunun ufağı.

kıl hazer: çekin, sakın.

kıl ile yedilmek: inceden inceye götürülmek, eğitilmek, yetiştirilmek.

kıl ü kal: dedikodu.

kılmak: etmek, eylemek, yapmak.

kırab: tek renk ipek dokuma baş örtüsü.

kırağ: kenar, kıyı. Sahil.

kırcı: küçük taneli yoğun kar.

kırkbudak: Hacı Bektaş ve Balım Sultan tekkelerinde bulunan kırk mumlu şamdan.

Kırklar: Tanrı'nın buyruğu uyarınca evreni yöneten kırk ermiş, Fatma'nın evinde düzenlenen toplantıya katılıp da İmam Ali'den feyz alanlar, elinden üzüm suyu içenler.

Kırk kapı: kırk makam.

Kırmızı taç: Alevi ve Bektaşî inancına göre Hz. Ali'ye gökten gönderilen kırmızı başlık, Hz. Muhammed'in vefatından sonra Hz. Ali bu tacı giymiştir.

kışlamak: bir yerde kışı geçirmek.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.

arkuru: aykırı, ters

Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.

avurmak: eğilmek, çevirmek.

ayn-i irşid: irşadın ta kendisi, aydınlatma.

azıtmak: yoldan çıkmak, sapıtmak.

bahâdır: yiğit.

bâran: yağmur

bedirlenmiş: ayın on dördüne benzemiş.

berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.

bider: tohum.

büryân: kebap, kızartma.

burdubâr: tahammüllü, yumuşak huylu.

cânib: yön, yan, taraf

cevşen: zırh

cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.

çarkacı: ordunun öncüleri.

çırak: ışık, mum, kandil

dad eylemek: yardım dilemek, yahut yardım etmek.

danışmak: konuşmak.

demde: eğlencede, dolaşmada.

desdimal: el sileceği, yağlık.

dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.

döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.

dürdane: inci tanesi

eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.

emlek: emen.

erkan: esaslar, destekler , direkler, reisler, önemli kişiler.

eytam: yetimler.

fâş: duyurma, açığa vurma, yayma.

ferraş: döşeyen, döşemeci,hizmetçi, Kâbe'yi süpüren.

fodul: sıradan, töreden dışarı iş yapan, söz söyleyen ham kişi, münasebetsiz.

garet: yağma, talan, çapul.

genc-i nihan: gizli hazine.

giryân: kederli, üzgün, ağlayan.

göymek: yanmak, yanacak hale gelmek.

gümrah: sapık, yolunu kaybetmiş.

hâcet: ihtiyaç, dilek, istek.

Hâlik: Yaradan, Tanrı, Allah

hannar: hanlar.

haset: kıskançlık.

helekleme: yok etme, helak etme.

hıyaban: iki tarafı ağaçlık, geniş yol. Bulvar.

hu: ünleme, selam.

hüma: güvercin büyüklüğünde, zümrüt yeşili kanatlı, üzerinden gcçtiği kimselere zenginlik ve mutluluk getireceğine inanılan kuş [Huma kuşu], devlet kuşu.

ırlamak: türkü söylemek.

igit: yiğit, erkişi.

İmran: Musa peygamberin babası, Kur'an'ı Kerim'in üçüncü suresi.

ispir: şahinden sonra avcı kuşların en mahiri.

kadı: şeriat hükümlerine göre hüküm veren kişi, hâkim.

kamu: hep, bütün.

kara yer: mezar, sin, gömüt.

kayil: inanç

kemdamarlar: kötü huylar.


kıvı: hücüm, atak, saldırma.

koçuşmak: sarılmak, kucaklamak.

köryapalağ: puhu kuşu, baykuş.

küne: köşe, bucak, bodrum.

lefir: bir nevi kıymetli şal.

mahıtaban: parlayıcı, parlak ay.

masnıt: muvazene, denge, dayanak.

mekir: hile, düzen

mergizâr: yeşillik, çayır, çimen.

micik: atılmış, bozuk yiyecek.

mişe: orman, çalılık.

mürted: dönek.

müjgan: kirpik.

nâdan: cahil, gerçek bilgisi olmayan, arif olmayan.

necaset: pislik, insan tersi.

nikap: yüz örtüsü, peçe

onarı: iyi, düzgün, uygun.

pâre: parça.

pervan: pervane, geceleri ışık çevresinde dönen küçük kelebek.

puc: hiç, boş.

reht: bastırarak ezme.

ruzigâr: zaman.

sağış: sayı.

sarı: altın.

seğirtmek: koşmak.

serencam: baştan geçen, ibret veren şey.

sığamak: sıvazlamak, okşamak.

siyec: kadın feslerinin önüne dizilen bir sıra altın, çalı çırpıdan yapılma çit.

sûret düzmek: kılık kıyafet yapmak, düzmek

şah- ı merdân: insanlar şahı.

şerh: yorumlamak.

şita: kış.

takvâ: günahtan sakınma.

tâye: dadı.

tekebbür: kibirlenmek, büyüklenmek.

tığlamak: kurban kesmek.

tülek: tazece tüylemeye başlamış, tüyünü değiştirmekte olan, usta, hileci.

urd: kuru ot veya çalıların yanması.

ümera: amirler, yüksek memurlar.

velbağsü bağdel mevt: öldükten sonra dirilme (Haktır).

yalap: parça.

yavuz: kötü, dehşetli iyi.

Yezdan: Tanrı, Allah.

zağ: karga.

zehrimar: yılan zehiri.

zubun: bezden yapılma iç hırkası veya iç gömleği.