Beycan.NET Sözlük
İletişim Sitemap

"keleş" kelimesinin anlamı nedir?

keleş: güzel, yakışıklı, yiğit, cesur, mert.

keleş kelimesinin ardından gelen kelimeler

Kelimullah: Tanrı buyruğu, Kur'an.

kelli: artık, bundan sonra, gayri.

kem: kötü, uğursuz.

kemha: bir çeşit kumaş.

kemal: olgunluk.

kemdamarlar: kötü huylar.

kemin: pusu.

kemine: aşağılık, kötü, kusurlu, eksikli.

kemlik: kötülük.

kemter: değersiz, aşağılık.

Kenan: Kenan Ülkesi. (Adanmış Ülke. Kaynaklarımıza göre Hz. Yusuf'un ülkesi. Batıda Akdeniz, doğuda Şeris ırmağıyla sınırlıydı. Filistin ve Fenike'yi içine alırdı. Kenanlılar ülkeye İ.Ö. 9000'e doğru yerleşmiş Samiler idi. Mısır'dan çıkan İsrailliler İ.Ö.1200'e doğru Kenan ülkesini ele geçirdiler. İncil'e göre Tanrı bu toprakları İsrailliler'e adamıştır. Kenan ülkesi halk anlatılarında çoğunlukla Yusuf'la birlikte geçer.

kend'özü: kendisi.

kerem: merhamet, bağışlama, onur, lûtuf, iyilik.

keremkâni: iyi huylu, güzel huylu.

Kerim ü Zülcelal: Cömertlikler ve Ululuklar Sahibi, Tanrı.

kesbeylemek: kazanmak.

kesmik: buğday başaklarıyla karışık saman, harmanda iyi döğülmeyip kabuklarıyla karışmış buğday taneleri.

kesret: bolluk, çokluk.

kesiret: bolluk, çokluk.

keşik: sıra, nöbet.

Hızlı kelimeler listesi

âb: su.

âbşar: su şırıltısı, çağıltı.

ademi: insan, adam.

ağu: zehir.

ahir-kâr: işin sonu.

akl-ı mead: ahirete dönük akıl.

alçah: alçak, yüksel olmayan.

ama: geyik.

andelip: bülbül, seher kuşu.

arkuru: aykırı, ters

Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.

avurmak: eğilmek, çevirmek.

ayn-i irşid: irşadın ta kendisi, aydınlatma.

azıtmak: yoldan çıkmak, sapıtmak.

bahâdır: yiğit.

bâran: yağmur

bedirlenmiş: ayın on dördüne benzemiş.

berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.

bider: tohum.

büryân: kebap, kızartma.

burdubâr: tahammüllü, yumuşak huylu.

cânib: yön, yan, taraf

cevşen: zırh

cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.

çarkacı: ordunun öncüleri.

çırak: ışık, mum, kandil

dad eylemek: yardım dilemek, yahut yardım etmek.

danışmak: konuşmak.

demde: eğlencede, dolaşmada.

desdimal: el sileceği, yağlık.

dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.

döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.

dürdane: inci tanesi

eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.

emlek: emen.

erkan: esaslar, destekler , direkler, reisler, önemli kişiler.

eytam: yetimler.

fâş: duyurma, açığa vurma, yayma.

ferraş: döşeyen, döşemeci,hizmetçi, Kâbe'yi süpüren.

fodul: sıradan, töreden dışarı iş yapan, söz söyleyen ham kişi, münasebetsiz.

garet: yağma, talan, çapul.

genc-i nihan: gizli hazine.

giryân: kederli, üzgün, ağlayan.

göymek: yanmak, yanacak hale gelmek.

gümrah: sapık, yolunu kaybetmiş.

hâcet: ihtiyaç, dilek, istek.

Hâlik: Yaradan, Tanrı, Allah

hannar: hanlar.

haset: kıskançlık.

helekleme: yok etme, helak etme.

hıyaban: iki tarafı ağaçlık, geniş yol. Bulvar.

hu: ünleme, selam.

hüma: güvercin büyüklüğünde, zümrüt yeşili kanatlı, üzerinden gcçtiği kimselere zenginlik ve mutluluk getireceğine inanılan kuş [Huma kuşu], devlet kuşu.

ırlamak: türkü söylemek.

igit: yiğit, erkişi.

İmran: Musa peygamberin babası, Kur'an'ı Kerim'in üçüncü suresi.

ispir: şahinden sonra avcı kuşların en mahiri.

kadı: şeriat hükümlerine göre hüküm veren kişi, hâkim.

kamu: hep, bütün.

kara yer: mezar, sin, gömüt.

kayil: inanç


keste peste: aşağılık.

Kırmızı taç: Alevi ve Bektaşî inancına göre Hz. Ali'ye gökten gönderilen kırmızı başlık, Hz. Muhammed'in vefatından sonra Hz. Ali bu tacı giymiştir.

koculmak: kucaklamak.

kökçek: güzel.

Kün: Tanrı'nın evreni yaratırken buyurduğu "ol" emri.

ledün: Tanrı yanı.

mahfi: gizli.

mâsiva: Tanrı'dan başka bütün varlıklar.

meknun: örtülü, gizli, saklı.

merdût: kovulmuş, reddedilmiş, sürülmüş.

mezâhir: Tanrı sıfatlarının belirdiği varlıklar.

miskal: bir ağırlık ölçüsü. Bir buçuk dirhemlik ağırlık ölçüsü. Altın ve diğer değerli madenleri ölçmek için kullanılırdı.

murg: kuş.

müderris: ders okutan, hoca.

naciler: kurtulmuşlar, esenlik ve saadete kavuşanlar.

nazar eylemek: bakmak.

nihan: gizli.

oğrı (uğru): hırsız.

palheng: dizgin, kement.

perrü bal: kanat.

posunmak: sinmek, korkmak.

râz: sır, giz.

ruz u şeb: gece ve gündüz.

sağrı: sırt, arka.

salyane: salgın, vergi, yıllık saptanan para.

sedir: üstü halı, kilimle örtülü, minderli, yastıklı kerevet, divan.

ser: baş.

seza: layık.

sivâ: Tanrı'dan başka her şey.

sûk: çarşı, pazar yeri.

şahbaz: yiğit, güçlü, iri bir tür akdoğan.

şems: güneş.

şirk: ortak tanımak, Tanrı'ya ortak koşmak.

taht: hükümdarların oturduğu büyük, süslü koltuk.

tarik: yol

tehî: boş.

tıflı nareste: ergenlik yaşına ermemiş genç.

turfanda: taze, yeni.

umman: büyük deniz, engin deniz, okyanus.

üğrümek: sallamak.

vaya: fayda.

yalaz: parlak.

yavu kılmak: yitirmek.

yetirmek: yetiştirmek, eriştirmek.

yuvanmak: ağırdan almak.

zebun olmak: birinin elinde perişan olmak.

zinhar: asla, sakın ha.