"ıldız" kelimesinin anlamı nedir?
ıldız: yıldız
ıldız kelimesinin ardından gelen kelimeler
ılgar: verilmiş söz, ant.
ıkrar: söylemek, inancını sözle söylemek.
ılkım: uzaktan titreyerek gelen ses, karların eriyip akması.
ırgalamak: yerinden oynatmak, sallamak, sarsmak.
ırılmak: ayrılmak, uzaklaşmak, yorulmak.
ırma: uzaklaştırma, kaybetme.
ırmak: ayrılmak, dağılmak, uzaklaşmak.
ıs: sahip. Örneğin, "bostan ıssı" ifadesi "bostan sahibi" anlamına gelir.
Hızlı kelimeler listesi
âbşar: su şırıltısı, çağıltı.
alçah: alçak, yüksel olmayan.
Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.
berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.
cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.
demde: eğlencede, dolaşmada.
dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.
döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.
eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.
erkan: esaslar, destekler , direkler, reisler, önemli kişiler.
fâş: duyurma, açığa vurma, yayma.
ferraş: döşeyen, döşemeci,hizmetçi, Kâbe'yi süpüren.
fodul: sıradan, töreden dışarı iş yapan, söz söyleyen ham kişi, münasebetsiz.
garet: yağma, talan, çapul.
giryân: kederli, üzgün, ağlayan.
göymek: yanmak, yanacak hale gelmek.
gümrah: sapık, yolunu kaybetmiş.
hâcet: ihtiyaç, dilek, istek.
Hâlik: Yaradan, Tanrı, Allah
hıyaban: iki tarafı ağaçlık, geniş yol. Bulvar.
hüma: güvercin büyüklüğünde, zümrüt yeşili kanatlı, üzerinden gcçtiği kimselere zenginlik ve mutluluk getireceğine inanılan kuş [Huma kuşu], devlet kuşu.
ihtisap: belediye başkanının görevi, belediyeye verilen vergi.
inli: dertli, ağıtlı, yaslı
kefaret: günahtan kurtulmak için verilen şeyler.
lâl: dilsiz, yakut gibi değerli ve kırmızı taş.
Lokman Hekim: Efsane kahramanı hekim ve bilge kişi. İslamlık'tan önce yaşadığı kabul edilir. Halk inancında uzun ömrün simgesi ve hekimliğin atası sayılır. Lokman Hekim hikayeleri İran ve Türk Edebiyatı'na Arap Edebiyatı'ndan geçmiştir.
mâzıl: çıkarılmış, azledilmiş.
metâ: mal, eşya, sermaye.
milağ: elma, armut, ayva hevengi.
mübah: işlenmesinde sevap ve günah olmayan şey.
mürai: iki yüzlü, riyakar.
pâyımal: ayaklar altında kalış, ayaklar altında kalmış, mahvolmuş, telef olmuş, sürünmüş.
pusmak: sinmek, başı omuzlara doğru çekerek korkuyla büzülmek.
rahm: acıma, esirgeme, koruma.
saya: üç etekli entari, köy entarilerinin ön etekleri içine konan ve çiçek şeklinde kesilen bez, ayakkabı tamircilerinin gön parçası, koyunları sayarak vergisini alan tahsildar.
settar: Allah'ın sıfatlarından biri. Örten, kapayan, gizleyen.
sıymak: yenmek, bozguna uğratmak.
taallüm: öğrenme, okuyarak ders alarak elde etme.
tevekkül: işi Tanrı'ya bırakıp yazgıya razı olma.
üstaz: üstat, usta, hoca.
yekte: siyah eteklik, yelek.
yöre: dik, bayır, yokuş, taraf.
zerre: bir şeyin bölünemeyecek kadar en küçük parçası.
zülüf: yüzün iki yanından sarkan saç.