"hüccet" kelimesinin anlamı nedir?
hüccet: kanıt, delil, ispat için kullanılan yazılı belge.
hüccet kelimesinin ardından gelen kelimeler
hüma: güvercin büyüklüğünde, zümrüt yeşili kanatlı, üzerinden gcçtiği kimselere zenginlik ve mutluluk getireceğine inanılan kuş [Huma kuşu], devlet kuşu.
hüzn: üzüntü, tasa, üzünç.
ılgar: verilmiş söz, ant.
ıkrar: söylemek, inancını sözle söylemek.
ılkım: uzaktan titreyerek gelen ses, karların eriyip akması.
ırgalamak: yerinden oynatmak, sallamak, sarsmak.
Hızlı kelimeler listesi
âbşar: su şırıltısı, çağıltı.
alçah: alçak, yüksel olmayan.
Aşere-i Mübeşşere: Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.
berî: ırak, sıyrılmış, kurtulmuş.
cünunluk: coşkunluk, akılsızlık, delilik.
demde: eğlencede, dolaşmada.
dilçevüren: dilçeviren, söz gezdirici, dedikoducu.
döşürmek: devşirmek, bir araya getirmek, toplamak.
eflâk: felekler, gökler, yıldızlar.
erkan: esaslar, destekler , direkler, reisler, önemli kişiler.
fâş: duyurma, açığa vurma, yayma.
ferraş: döşeyen, döşemeci,hizmetçi, Kâbe'yi süpüren.
fodul: sıradan, töreden dışarı iş yapan, söz söyleyen ham kişi, münasebetsiz.
garet: yağma, talan, çapul.
giryân: kederli, üzgün, ağlayan.
göymek: yanmak, yanacak hale gelmek.
gümrah: sapık, yolunu kaybetmiş.
hâcet: ihtiyaç, dilek, istek.
Hâlik: Yaradan, Tanrı, Allah
hıyaban: iki tarafı ağaçlık, geniş yol. Bulvar.
ırılmak: ayrılmak, uzaklaşmak, yorulmak.
imdi: şimdi, buna göre, bu durumda, artık.
irtikâp: bir kötülük işleme, yiyicilik, rüşvet yeme.
kamet: namaza başlama işareti, namaz kılmak için okunan ezan. Boy, boy-pos, endam.
kıyam: ayağa kalkmak, namazda ayakta durmak.
lengi: topallık, aksaklık.
mesnet: muvazene, denge, dayanak.
merek: dam, ahır, kulübe, samanlık.
mişvar: tavır, hareket, gidiş.
mülevves: kirli, pis, bulaşık, alıkoyulup sonraya bırakılmış veya durdurulmuş olan. Karışık, intizamsız.
nagam: nağmeler, güzel sesler.
nisar: saçan, saçıcı, saçıp dökme.
parlı: parlak, ışıldayan, göz kamaştırıcı.
pervane: mumun, ışığın çevresinde uçuşan küçük kelebek.
pul: eskiden kullanılan akçadan küçük para.
rükû: eğilmek, namazda eller dizde eğilmek.
sarvan: çadır, gölgelik, kervan başı, tahtadan yapılmış balık sırtı şeklinde çanta.
sofi: tasvvuf yolunu tutan kimse. İslam felsefecisi.
sûz: sıcaklık, yanma, yanış.
şahne: vergi toplayıcı, tahsildar.
tavaf: çevresini dolaşmak.
tımar: devlet tarafından geçim için verilen toprak.
ümmet: bir peygambere inanıp bağlanan cemaat.
yaylamak: gezip dolaşmak, yaylaya çıkmak, kokmak.
zekât: İslam inanışına göre helallığını sağlamak için mal ve paranın her yıl dağıtılması gereken kırkta biri.
zıbın: bezden yapılma iç hırkası veya iç gömleği.